-

| 0 yorum ]


Türkler onuncu yüzyıldan itibaren kitleler halinde İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır. İslam kültürünün etkisiyle yavaşa yavaş yeni bir edebiyat ortaya çıkmıştır. Kendine özgü nitelikleri ve kurallarıyla “Divan Edebiyatı” adını verdiğimiz dönemin oluşumu 13.. yüzyıla kadar gelir. Daha sonra bu edebiyat anlayışı 19.yüzyıla kadar etkin bir şekilde varlığını sürdürür.

Diğer yandan, İslamiyet'ten önceki “Sözlü Edebiyat Dönemi”, İslam kültürünün etkisiyle içeriğinde küçük değişimlere uğrayarak “Halk Edebiyatı” adıyla gelişimini sürdürür. Yani, bir anlamda “Halk Edebiyatı” dediğimiz edebiyat, İslamiyet'ten önceki edebiyatımızın İslam uygarlığı altındaki yeni biçimlenişidir. Oysa “Divan Edebiyatı” tamamen dinin etkisiyle şekillenmiş bir edebiyattır.

Türklerin Müslüman olduğunu kabul ettiğimiz 10.yüzyılla, Divan edebiyatının başlangıcı olarak kabul edilen 13. yüzyıl arasında İslamiyet'in etkisi altında verilmiş olan, bir anlamda geçiş dönemi ürünlerimiz sayılan eserler yer almaktadır.

İLK İSLAMİ ÜRÜNLER

KUTADGU BİLİG: Eserin adı “mutluluk veren bilgi” anlamına gelir. Yazarı, Yusuf Has Haciptir. Karahanlılar zamanında (XI. yüzyıl-1070) yazılmış, ideal bir devlet yönetiminin nasıl olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Esrin dilinde henüz Arapça ve Farsça etkisi yoktur. Birimi beyit, ölçüsü aruz, kalıbı fe u lün/fe u lün /fe ul’dür. Bilinen üç nüshası, bugün Fergana, Viyana ve Mısır’da bulunmaktadır.

DİVAN Ü LUGAT-İT TÜRKEserin adı, “Türk Dili’nin toplu(genel) Sözlüğü” anlamına gelir. Adından da anlaşılacağı gibi, eser bir sözlüktür; Araplara Türkçe’yi öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bundan dolayı, Türkçe’nin Arapça karşısında savunulduğu bir eser olarak değerlendirilir. Eserde Türkçe sözcüklerin anlamları Arapça’yla açıklanmakta ve her maddeden sonra birtakım Türkçe metinler örnek olarak verilmektedir. Kaşgarlı Mahmut tarafından XI. yüzyılda yazılan eserin asıl önemi de, işte bu derleme Türkçe metinlerden ileri gelmektedir. Eserine bir de Türk illerinin haritasını koyan Kaşgarlı Mahmut, Türkçe sözcüklerin açıklamalarını yaparken dört yüze yakın dörtlükten oluşan şiirlerleatasözlerini (sav) örnek olarak verir. Divan-ı Lügat-it Türk, Türk dilinin ana eseri, Türk edebiyatının ve folklörünün bir hazinesi olarak kabul edilmektedir.
Edebiyatımızda aruz ölçüsünün ilk kullanıldığı eser olarak kabul edilmektedir. Eserde adaleti, aklı, saadeti ve devleti temsil eden dört kahramanın çevresinde gelişen olaylarla yazar, devlet idaresinin ve sosyal düzenin nasıl olması gerektiğini anlatır. Hakaniye Türkçesiyle yazılmış olan eserde 7500 civarında Türkçe sözcük Arapça olarak açıklanmıştır. Ayrıca Türk boylarının dilleri ve Türk illeri hakkında bilgi verir.


ATABETÜ’L-HAKAYIK: 12. yüzyılda Edip Ahmet tarafından aruz ölçüsü (Şehname) vezni) ve dörtlüklerle yazılmıştır. Eserin adı “Hakikatler Basamağı” anlamındadır. Hakaniye Türkçesiyle yazılmış olan eserde, bilginin fayydası, cehaletin zararları, cömertlik, cimrilik, iyi ve kötü huylar anlatılarak halka yararlı olmak amacı güdülmüştür. Dini-ahlaki bir eserdir. Edip Ahmet’in bu eseri yazarken Kutadgu Bilig’den etkilendiği bilinmektedir.

DİVAN-I HİKMET: 12. yüzylda Ahmet Yesevi tarafından dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılmış dini, tasavvufi ve öğretici bir eserdir. Dörtlüklerin her birine “hikmet” adı verilmiş ve bu hikmetler Orta Asya ve Anadolu’da yayılarak halkı derinden etkilemiştir. Yesevilik tarikatının da kurcusu olan Ahmet Yesevi daha sonra Anadolu’da kurulan pek çok tarikata kaynak olmuştur.
Orta Asya ve Türk boylarının bulunduğu bölgelerde yüzyıllarca sevilerek okunan “Bakırgan Kitabı”nın yazarı olan Süleyman Ata da, Ahmet Yesevi’nin haleflerinden biridir.Onun eseri de dini, tasavvufi ve öğretici şiirlerden oluşmaktadır.

DEDE KORKUT HİKAYELERİ: Oğuz Türklerinin Rum, Abaza ve Gürcülerle yaptıkları savaşlara ait destani hikayelerdir. Halk arasında söylene söylene 14.yüzyılda son şeklini almış ve 15. ve 16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Hikayelerin yazarı belli değildir. Dede Korkut hikayeleri on iki hikaye ile bir önsözden oluşmaktadır. Destan geleneğinden halk öykücülüğüne geçiş dönemi ürünleridir. Hikayelerde olaylar nesir, kahramanların duygu ve düşünceleri nazımla dile getirilmiştir. Arı bir dil kullanılmış, olağanüstü olaylar yer verilmiştir
Türkçenin canlı ve doğal anlatım güzelliğini gösteren hikayelerde ses tekrarları da sıkça yer almaktadır.
Dede Korkut hikayelerinin tek ve tam nüshası Almanya’da Dresden Kütüphanesi’ndedir

| 0 yorum ]

Tanzimat şiirinde görülen “akıl,ilerleme,deney,hürriyet” kavramları Aydınlanma düşüncesiyle ilişkilidir.Çünkü Aydınlanma Dönemi Ortaçağ’da hüküm süren dünya görüşüne karşı yeni bir dünya görüşünün ortaya çıkması ve temellendirilmesidir.Bu düşünceye göre aklın aydınlattığı kesin doğrulara ve bilginin ilerlemesine dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalı ve kültür sonsuz şekilde ilerlemelidir.Böylece ilerleme ideali insanın geleneğin köleliğinden kurutlarak sürekli mutluluk ve özgürlük yolunda gelişeceği düşüncesine dayandırılır.

| 0 yorum ]


Tanzimat dönemi, yeni değer ve kavramlarla yeni türlerin bir arada kullanıldığı bir dönemdir. Bu devirde başlatılan sosyal, siyasi, askerî, ekonomik, idarî yenilikler, insanların dünya algısını da belli oranda etkilemiştir. Eskiden insanların hürriyetle ilgili bir sorunları yoktu. Ama devrin sosyal ve siyasi yapısının etkisiyle hürriyet üzerinde konuşmak değerli bir hal aldı. Bunun en önemli sebebi, Avrupa’dan ithal edilen kavramlar, değer yargılarıyla Osmanlı devletinin zor bir devirden geçmesidir. Devlet, savaşlarda yeniliyor, ekonomisi çok kötüye gidiyordu. Bu durumda yaşayan insanlar da ülkelerinin bağımsızlığını kaybedeceğinden korkuyorlardı. Şair de hürriyet’in bu devirde yaşayanlar için neden önemli olduğunu şiirinde anlatmaya çalışmıştır. Sonuç olarak, bu şiirin devrin gerçekliğini doğru bir biçimde yansıttığını söyleyebiliriz.Dönemin anlayışını ve değerlerini yansıtan diğer kelimeler:
“Cihangirane bir devlet çıkardık bir aşiretten> tarihi bir değeri
Mürevvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten > sosyal değeri
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten > sosyal değeri
yazıldığı ortamın zihniyetiyle, yani edebî, siyasi ve sosyal özelliklerime yakından ilgilidir.
Tema: Hürriyet sevgisi

| 0 yorum ]


“Hürriyet”e övgü sunmak, toplum ve birey için hürriyetin ne denli önemli olduğu anlatmak için …


SORU: Kasidenin ahenk özelliklerini,nazım birimini,temasını ve imgelerini bulunuz.

Ölçü: Aruz ölçüsü (Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâilün kalıbında)
Ses Benzerlikleri: Tekrar eden “-den” ler redif, “-et’ler tam kafiyedir.
Söyleyiş tarzı: Şiirin iç akışında, kasidenin sunulduğu kişinin özelliklerini yansıtan kelime ve tamlamalar seçilmiştir. Namık Kemal’in kasidesi ise soyut bir konuya yazıldığı için şair çok fazla mübalağa sanatını kullanmamıştır. Bu durum, şiirlerin yazıldığı ortamın zihniyetiyle, yani edebî, siyasi ve sosyal özelliklerime yakından ilgilidir.
Tema: Hürriyet sevgisi

| 0 yorum ]


§             İki hareket de Ortaçağ zihniyetine karşı girişilen bir yenileşme hareketidir.

§             İki harekette de yeni kavram ve düşüncelere yöneliş başlamıştır.

§             İki harekette de insana değer verilen bir gelişme başlamıştır.

§             İki harekette de eleştirel bir yaklaşımla içinde yaşanılan dini-sosyal ekonomik kültürel ve felsefi değerler ve bunları temsil eden kurum-kuruluşlar sorgulanmaya başlanmıştır.

§             Rönesans’ta kralların iktidarında zayıflama Tanzimat’ta padişahların yetkilerinde sınırlama görülmüştür.

§             ARADAKİ FARK İSE RÖNESANS DOĞAL ŞEKİLDE GELİŞMİŞ ,TANZİMAT İSE DEVLET ELİYLE YAPILAN BİR YENİLEŞME HAREKETİDİR.

| 0 yorum ]


Tanzimat edebiyatı zihniyeti yüzünü her anlamda Batıya dönmüş,Batı’daki gelişme ve değişimleri yakın takibe almış bir karakter gösterir.Başka bir ifadeyle devletin kötü gidişatına çare bulmak için yeni tedbirler alıp kanunlar çıkararak her alanda Batı’ya yönelmek ve çağın gereklerine uygun olarak yenileşmektir.

| 0 yorum ]


İlk çeviri roman: Les aventures de Télémaque, çeviri: Yusuf Kamil Paşa
* İlk roman: Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Şemseddin Sami
* İlk köy romanı: Karabibik, Nabizade Nazım
* İlk realist romancı: Recaizade Mahmut Ekrem
* İlk realist roman: Araba Sevdası, Recaizade Mahmut Ekrem
* İlk edebi roman: İntibah, Namık Kemal
* İlk tarihi roman: Cezmi, Namık Kemal
* İlk kadın romancı: Fatma Aliye
* İlk tiyatro: Şinasi’nin Şair Evlenmesi’dir.
* İlk mizah gazetesi: Teodor Kasap
* Matbaada basılan ilk kitap: Vankulu Lügati
* İlk mülakat (röportaj): Rüya,Ziya Paşa
* İlk makale: Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi, Şinasi
* İlk kez noktalama işareti kullanılan eser: Tercüman-ı Ahval, Şinasi
* İlk şiir çevirisi: Tercüme-i Manzume, Şinasi
* İlk gazete: Takvim-i Vakayı, sahibi devlet (1831)
* İlk özel sanat, fikir, edebiyat gazetesi: Tercüman-ı Ahval, Şinasi, Agah Efendi (1860)
* İlk anı: Defter-i Amal, Ziya Paşa
* İlk oynanan tiyatro: Vatan yahut Silistre, Namık Kemal
* İlk edebiyat ders kitabı: Talim-i Edebiyat, R. Mahmut Ekrem
* İlk naturalist roman: Zehra, Nabizede Nazım
* İlk öykü: Letaif-i Rivayet, A. Mithat Efendi
* İlk gerçekçi öykü: Küçük Şeyler, Sami Paşazade Sezai
* İlk doğa betimlemesi: Sahra, Abdülhak Hamit Tarhan
* İlk eleştiri:Tahrib-i Harabat,Namık Kemal

| 0 yorum ]


I. dönem Tanzimat edebiyatını oluşturan sanatçılar Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami’dir.

Bu dönem sanatçıları, genel olarak toplumun zengin kesiminden çıkmış, iyi yetişmiş kişilerdir. Halk kökenli değillerdir; ama halkı bilinçlendirip uyandırmaya çalışmışlardır.
“Toplum için sanat” düşüncesini benimsemişlerdir.
Bu sanatçıların yetişmeleri tümüyle eski kültürle olmuştur.

Tanzimatçıların idealleri ile uygulamaları, inançları ile yaşantıları arasında büyük farklılıklar vardır. Bu yüzden Tanzimat döneminde hep bir “ikilik” söz konusudur.
Dilde sadeleşme düşüncesini savunmuşlardır; ancak bu düşünce uygulanamamıştır.
Divan şiirini şiddetle eleştirmişler, ancak özellikle biçim yönünden Divan şiiri örneği sayılacak şiirler yazmışlardır (Gazel, kaside, terkib-i bent). Hece ölçüsünü ve Halk ede¬biyatını savunmuşlar, ama bu düşüncelerini de -birkaç örnek dışında- uygulamaya geçirememişlerdir.

Tanzimat şiirinde söyleyiş değil, fikirler önem kazanmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi şiirlerde yeni konulara yer vermişlerdir.
Bu dönem sanatçıları aynı zamanda birer devlet adamıdır, idarecidir, siyasetçidir. Özellikle şiirleriyle toplumu etkilemeye ve yönlendirmeye çalışmışlardır. Toplumsal sorunlara çözüm arayışına yönelmişlerdir.

| 0 yorum ]


§             Gazetenin Batılı devletlerdeki işlevinin ve gücünün anlaşılması

§             Gazetenin ticari bakımdan kitaba göre daha avantajlı olması,pazarlanmasının kolay olması

§             Halkın anlayabileceği bir dille yazılması

§             Gazetenin basılan kitaplarla ve oynan tiyatro oyunlarıyla ilgili haber vermesi

§             Roman ve tiyatro eserlerinin tefrika edilmesini sağlaması ileriki yıllarda şiirlere ve edebiyat konularına halkın kolayca ulaşmasını sağlaması

§             Toplumsal konuların edebi türlere girmesini sağlaması

| 0 yorum ]


I-TAKVİM-İ VEKÂYİ ( 1831)
Toplumlarda gazetenin iki önemli görevi vardır. İktidarın bildirdiklerini halka iletmek ve halkı siyasi güncel olaylar hakkında bilgilendirmek. 1826 yılında Yeniçeri Ocağını kaldıran ve devlet yönetiminde reform hareketlerine girişen II. Mahmut’un bu gelişmelere paralel olarak 1831 de Takvim-i Vekayinin Osmanlıca ilk resmi gazete sıfatı ile çıkması tesadüf olamaz. 1830 yıllar II.Mahmut’un iktidarı merkezleştirmeyi amaçladığı bir dönemdir. Padişah, reformlarının gerçekleşmesinde siyasi basın gücünün farkındadır. Yurt içinde kamoyu oluşturmayı hedeflediği kadar imparatorluktaki reform ve değişileri batı dünyasına duyurma arzusu içinde Arapça, Ermenice,Farsça, Fransızca, ve Rumca baskılarıda yayımlanmıştır. Ayrıca Mısır ‘da Kavalalı Mehmet Ali  Paşa’nın  teşebbüsü ile 1831 de Takvim-i Mısriyye yayımlanmıştır. Osmanlı Devletine karşı etkin bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Takvim-i Vakayi haftalık olarak yayınlanan bir gazetedir. Resmi ilanların yanı sıra iç ve dış gelişmelere ilişkin haberler yer almaktaydı.  Resmi bir gazete olmasından dolayı makale içerikleri devletin görüşleri doğrultusundaydı. 1860′tan sonra sadece resmi duyurular ve kabul edilen yasa metinleri yayınlanır oldu. II.Abdülhamit devrinin büyük bir kısmında yayınlanmasına karşın, 1878 yılından 1891 yılına kadar yayınlanmadı. 1892 de yeniden yayın hayatı durdu. 1908 de Jön Türk İhtilali sırasında yenıden yayınlandı.  Türkiye Cumhuriyeti döneminde onun yerini Resmi Gazete almıştır.
II-CERİDE-İ HAVADİS( 1840)
Ceride-İ Havadis, Türk basın tarihinin ilk özel türkçe gazetesi olarak kabul edilir ancak devletten yardım alması yarı resmi bir yapı doğurmuştur. William Churchill adında bir ingiliz tarafından 1840 yılında çıkarılmaya başlanmıştır. sadece haber içerikli olan gazete ilk yayınlandığı günlerde hiç ilgi görmemiş, ilk üç sayı bedava dağıtılmıştır. gazete haftalık olarak çıkarılmaya başlanmış ardından on günde bir çıkarılması kararlaştırılmıştır. ardından William Churchill siyasi nüfuz kullanarak devletten ayda 2500 kuruşluk yardım almayı başarmıştır. gazetede, dış ülkelerden muhabirleri vasıtasıyla dış haberlere yer verilmiştir. bu özelliği nedeniyle gazete seçkin zümre tarafından takip edilmiştir. gazeteye iskenderiye’den haber gönderen bir muhabir türk basın tarihinin ilk muhabiri sayılmaktadır. Gazetenin diğer bir özelliği ilanlara yer vermesidir. ilk ölüm ilanları bu gazetede yer almıştır. 1854 Kırım savaşına, gazete savaş muhabirlerini göndermiştir, gazete 1864 yılında 1212 sayıyı geride bırakarak kapanmıştır.
III- TERCÜMAN-I AHVAL(1860)
Tercüman-ı Ahvâl, İstanbul’da 1860-1866 arasında yayımlanan ilk özel Türkçe gazetedir. Bu gazete hem gazetecilik hem de edebiyat yönünden tam bir dönüm noktası olmuştur. Sosyal ve siyasal olayların yoğunluk arzettiği halk tarafından merak ve heyecanla izlenen olaylar bu gazetede yayınlanmıştır.Bir övgü gazetesi değil , düşünceve tartışma gazetesi olmuş,fertlerin düşünce ve kanatlarını açığa vurulmasına katkı sağlamış, imtiyazlı baş yazı geleneği ilk bu gazetede başlamış, tefrika ve tartışmalar, haberi ön plana çıkaran araştırmalar, eğitim sisteminin aksaklıkları ve siyasi elaştiri örnekleri yine ilk bu gazetede yer almıştır 22 Ekim 1860′ta Agah Efendi tarafından çıkarıldı. Önceleri pazar günleri çıkan gazete 22 Nisan 1861′deki 25. sayısıyla birlikte haftada üç gün yayımlanmaya başladı. Gazete zamanla Ceride-i Havadis gazetesiyle rekabet edebilmek için yayınını beş güne çıkardı. Bahçekapı’da bir matbaada basılan gazete, matbaanın altındaki bir tütüncü dükkanından satılıyordu.
Şinasi, Ahmed Vefik Paşa, Ziya Paşa, Refik Bey’in sık sık bu gazetede yazıları yer aldı. Bu yazılarda Osmanlı toplumunun geri kalma nedenleri ve ülkede olup bitenler tartışılıyordu.Ayrıca edebi eserlerin de yayımlandığı gazetede, batılı anlamda ilk Türkçe oyun olan Şinasi’nin Şair Evlenmesi de (1860) dizi olarak yayınlamıştı.
Gazete, Ziya Paşa’nın kaleme aldığı sanılan ve eğitim sistemine sert eleştirilerde bulunan bir yazı yüzünden Mayıs 1861′de iki hafta süreyle kapatıldı. Bu olay Türk basınında yayın durdurmanın ilk örneği oldu. 792 sayı yayımlanan Tercüman-ı Ahval 11 Mart 1866′da yayınına son verdi
NOT: Mukaddemesi ilk makale özelliği  taşır
IV- TASVİR-İ EFKÂR( 1862)
Tercüman-ı Ahvalin açtığı yolda çok emek ve titizlikle yayın hayatına giren, daha ileri bir adam atan (Tasvir-i Efkar) olmuştur. Şinasi’nin kalemiyle özgürlük düşüncesini yayması bakımından bu gazetenin Türk basın tarihinde çok önemli bir yeri vardır. O dönemin en özlü ve kültürlü yazıları onun kaleminden çıkmıştır
İlk sayıdaki giriş bölümünde gazetenin amacının haber ulaştırmak, halkın kendi yaraları düşünmeyi, kendi sorunları üzerinde durmayı, öğretmek olduğu belirtilmiş bulunmaktadır. padişahın tahta çıkış ve doğum günlerinde övgüler koymayı reddeden Şinasi parlamenter sistemi savunmuş, bu konuyla ilgili olarak Avrupa Basınından çeviriler yayınlanmıştır.
Şinasi’ye göre gazete ilimin ve eğitimin gelişmesi sorunları ele alacak ve halkın anlayacağı dille yayınlanacaktır. bu amaçla yayın ve eğitimle ilgili haberlere önem vermiş, hatta bunlarla ilgili ilanları parasız basmıştır.Tasvir-i Efkar haftada iki gün çıkıyordu. Gazete iç ve dış haberler için ayrı ayrı sütunlar ayırmış ve bunlar ‘’Havadis-i Dahiliye ve ‘’Havadis-i Hariciye’’ diye süslü başlıklarla verilmiştir. Şinasi, kamuoyu, düşünce özgürlüğü gibi konularda uyarıcı başyazılar yazıyordu.
.Gazeteyi üç yıla yakın bir süre Şinasi çıkardı.O sıralarda bir arkadaşının tutuklanmasından tedirgin olan Şinasi,1865 İlk baharında Paris’e kaçtı.Fazıl Mustafa Paşanın kendisini bu yolda desteklemiş olduğu öne sürülür.
Şinasi’nin ayrılışından sonra gazetenin başına Namık Kemalin geçtiğini görüyoruz. Şinasi’nin etkisi altında kalan Namık Kemal daha 25 yaşında iken başyazı yazmaya başladı. Yazılarında özgürlük konularına değiniyor ve aydın çevrelerde geniş yankılar uyandırıyordu. 1867de çıkan ‘’Şark meşalesi ‘’ başlıklı bir yazı dizisi üzerine Namık Kemal in gazeteciliği yasak değildi. Bunun üzerine Namık Kemal de Avrupa ya kaçtı ve gazetenin yönetimi Recaizade Mahmut Ekrem’e kaldı. . Tasvir-i Efkar 835 sayı yayınlanmıştır.Tasviri Efkarın eğitim ve edebiyat alanlarında yepyeni bir yaklaşım oluşturduğu da kabul edilir. Halk dilini ön plana çıkarması, sade anlatım ve keskin fikirli stili, gazetesine izin için yaptığı başvurusundaki olabildiğince Türkçe anlatım ilgisine sadık kaldığını gösterir. Okuyucu mektuplarına ve fikirlerine sütunlarını açmıştır. Arap harfleriyle dizgiyi kolaylaştırmak için dizgi kasasındaki harf sayısını 112 ye indirmiştir.
V-AYİNE-İ VATAN (1866)
Ayine-i Vatan,Eğribozlu Mehmed Arif Bey’in gazetesi 1866’da çıkmıştır.İlk resimli gazetedir. Kapatıldıktan sonra İstanbul adıyla yeniden çıkmıştır.
VI- MUHBİR GAZETESİ (1866)
Kurucusu Ali Suavi’dir..Hükümeti sert bir dille eleştirdiğindinden gazete kapanmıştır. Yurt dışında çıkan bu muhalif basının ekseriyeti Türkçe olmakla birlikte; Fransızca, Arapça, Almanca, İngilizce ve hatta İbranice olarak yayın yapıyordu. Bu gazetelerin en eskisi, Ali Süavi’nin Avrupa’ya kaçmasından sonra Londra’da yayınlamaya başladığı Muhbir’dir. Fransızca ve İngilizce ekler de veren Muhbir, Mustafa Fazıl Paşanın maddi desteğiyle 1867-1868 yıllarında 50 sayı kadar yayınlandı. Muhbir’den sonra Yeni Osmanlıların yayın organı olan Hürriyet, Ziya Paşa ve Namık Kemal tarafından 1868-1869 yıllarında Londra’da seksen dokuz sayı çıkarıldı. Ali Süavi’nin, Sadrazam Ali Paşa hakkındaki bir yazısı üzerine, İngiltere adliyesi tarafından takibata uğrayınca, 1870 yılında Cenevre’de Ziya Paşa tarafından on bir sayı olarak çıkarıldı. Altmış üçüncü sayıdan itibaren Namık Kemal gazeteden ayrıldı ve 1869’da yurda döndü. Ziya Paşa ise 1871’de döndü. Ali Süavi, Mustafa Fazıl Paşanın verdiği para ile Paris’te Ulum adlı bir gazete çıkarmaya başladı. İnkılap fikirlerini yayan ilk gazetedir
VII-TERAKKİ GAZETESİ (1868)
Terakki, 1868’de Ali Raşid ve Filip Efendi’lerin çıkarttığı gazetenin bir hususiyeti haftada bir kadınlara mahsus bir gazete çıkarmasıdır. Yine haftalık mizah nüshası da vardır.
VIII-MÜMEYYİZ GAZETESİ (1869)
Mümeyyiz,1869’da çıkan gazetenin sahibi Sıtkı Efendi’dir. En büyük meziyeti çocuklar ait bir nüshasının olmasıdır.hafta içi 5 gün yayımlanan bir gazete idi. İlk sayısı Çarşamba’ya denk düşmesine rağmen geri kalan baskıları gazetenin Cuma günkü baskılarının yanında ve aynı ismi, Mümeyyiz ismini taşıyan, yanında ise “çocuklar için gazetedir” yazısı bulunan bir ilave olarak Mümeyyiz, dönemin Süpyan Mektepleri’nde (ilkokul) verilen eğitime ek olarak çocuklara, daha çağdaş daha Batılı eğitimle destek vermeyi ve bu yolla uzun vadede de olsa Türk toplumunun daha eğitimli ve daha çağdaş bir konuma gelmesi hatta Batılı ülkelere karşı yitirdiği eski itibarını ve gücünü yakalaması için çözüm üretmeyi hedeflemişti.
IX-İBRET GAZETESİ (1870)
1870 yılında yayın hayatı başlayan gazetenin adı iki yıllık çalkantılı bir dönem geçirdikten sonra Ahmet Mithat Efendi tarafından “kiralanır” ve 1872’den başlayarak Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik gibi ünlü adların bulunduğu kadrosuyla çıkmaya başlar. Başyazarı Namık Kemal’dir. Özellikle Namık Kemal’in yazıları nedeniyle ilgi gören gazete, yine Namık kemal yüzünden 1873’de kapatılır. Sebebi de yazarın “Vatan Yahut Silistire” adlı oyunudur. Oyunu beğenen ve tezahüratlarla İbret gazetesi önünde toplanan halkın heyecanı Osmanyı Sarayını ayağa kaldırınca gazete 1873 yılı Nisan ayında kapatılır. Ebüzziye Tevfik ile Ahmet Mithat Efendi Rodos adasına gönderilir. Gazete ancak 132 sayı yayınlanabilmiştir. Namık Kemal bu gazetede, özgürlükçü fikirleri savunmuş, basının işlevlerini ve önemini vurgulamıştır.

X-MUSAVVER GAZETESİ (1872)
Musavver,1872’de çıktı. En önemli özelliği tercümelere yer vermesi ve Fotoğraflı olarak yayımlanan ilk gazete olmasıdır.
XI-TERCÜMAN-I HAKİKAT( 1878)
II. Abdülhamid döneminde yayımlanan en önemli gazete,1878’de çıkmaya başlayan Tercüman-ı Hakikat Gazetesi, Ahmed Mithad Efendinin başarılı kalemi ile ve hükumeti tenkid etmeyen büyüklere şantaj, sansasyon özelliğinde olmayan ciddi haberciliğiyle bu devrin en uzun ömürlü ve itibarlı gazetesi oldu. Daha sonraki senelerde Ahmet Midhat Efendinin damadı Muallim Naci’nin idare ettiği bir edebi ilave verdi. Bu son derece ciddi ve terbiyevi bir edebiyat mecmuasıydı. Çocuklar için haftalık ilaveler verdi. Bu gazetede telif romanlar tefrika edildiği gibi, batı klasikleri de veriliyordu. Midhat Efendi bu arada 150’den fazla roman ve ilmi kitap yayınladı. Kitaplar, çekici ve akılcı bir üsluba sahib olduğundan, okutucu ve öğreticiydi. On dört ciltlik Avrupa Tarihi, üç ciltlik Dünya Tarihi serileri, o devirde halk tarafından merakla okundu.
Ayrıca, Tercüman-ı Hakikat gazetesi tarafından açılan yardım kampanyası Osmanlı hükûmetinin yaptığı yardımların paralelinde olarak, İstanbul’da yayımlanan ve Ertuğrul’un battığını ilk kez Bahriye bakanı da dahil kamuoyuna duyuran Tercüman-ı Hakikat gazetesi tarafından da şehit ailelerine ve yetimlerine yardım toplanmaya başlanmıştı. Bu gazete gericiliğe ve tutuculuğa savaş açmıştır. Daha sonraları Ağaoğlu Ahmet’inde sert yazılar yazdığı gazete , devamlı suretle ittihatçılarla yapılan tartışmaların yayın aracı olmuştur. Balkan Harbi’nden sonra Ahmet Mithat’ın ölümü üzerine gazete Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar yayınlarını sürdütmüş daha sonra kapanmıştır.
XII-MİZAN GAZETESİ (1886)
Mizan Gazetesi : 21 Ağustos 1886’da haftalık mizan gazetesi çıkarılmıştır. bu gazeteyi Mizancı Murat adıyla anılan Murat bey çıkarmıştır. Gazetede iç ve dış politika konularına , ekonomi eğitim , maliye ile ilgili çeşili problemlerin çözümüne yer verilmiştir.Mizan Gazetesi 1897’de  kapatılmıştır.
Not: tasvir-i Efkar, Tercüman-ı Hakikat, Mizan gazeteleri halkın okuma alışkanlığının artmasında etkili olmuşlardır.

XIII-İKDAM GAZETESİ  (1894)
Ahmet Cevdet tarafından İstanbul’da çıkarılan günlük gazete. Yazarları Bâbanzade İsmail Hakkı, Abdullah Zühtü, Ahmet Rasim idi. 24 Temmuz günü Hüseyin Cahit’te onlara katılmıştır. Abdülhamid döneminde birkaç defa kapatılmıştır. Ahmed Cevdet (Oran) kurduğu bu gazeteyi “siyasi Türk Gazetesi” olarak nitelemiştir
Sonuç olarak baktığımızda, Tanzimat ile birlikte Batı ya ait pek çok edebi tür edebiyatımıza başarıyla uyarlanmıştır. Günümüzdeki yayınlanan pek çok yayın çeşidinin temelleri bu dönemde atılmıştır. Yukarıda belirtilen gazetenin dışında pek çok gazete bu dönemde yayınlanmış halkı bilgilendirme görevini başarıyla yapmıştır. Bu dönemde dikkat çeken bir başka önemli konu 1860 ta Türk basınının devlet ve hükümete karşı tavır alması,diğer dillerde yayınlanan gazetelerinde devletin birlik ve bütünlüğünü bozucu yayınlar yapması üzerine devlet bazı tedbirler almıştır.1864 te Matbuat Nizamnamesi düzenlenmiştir. Nizamname ile daha önce kurulmuş olan Babıali Tercüme odası, Matbuat müdürlüğü gibi kurumlara yeni görevler veriliyordu. Bunlar; siyasi nitelikteki yayınlara ruhsat vermek, yayınların içeriğini kontrol etmek, gazetelere verilecek resmi ilanları düzenlemek, Avrupa’da ülke aleyhi yayınlar yapan mecmuaların ülke içine girmesine engel olmak,aykırı davrananlara para ve hapis cezası uygulamak. Böylece devlet başta padişah ve diğer mensuplarını koruma altına almış oluyordu. Bu durum 1909 a kadar devam etmiştir.

| 0 yorum ]


Tanzimat döneminde Beyoğlu eskiden beri gayr-ı Müslimlerin (Hristiyan ve Yahudiler)zorunlu ikamet yeri olarak Batılı yaşamı sürdüren ve Batı’dan gelen yeniliklerin görüldüğü ilk yer olma özelliğine sahiptir.19.yüzyılda Beyoğlu’nda Batı mimarisiyle yapılan binalar bulunmakta eğlence ve Avrupai bir yaşamın ön planda olduğu dini kaygılardan uzak bir hayat sürülmüştür.
İstanbul’un en eski yerleşim yeri olan Surlar içindeki İstanbul ise Osmanlı geleneksel sosyal yaşam yapısını koruyan  Doğu-İslam kültürünün hakim olduğu  merkez konumundadır.

| 0 yorum ]


Tanzimat Fermanı ile getirilmek istenen yenilikler devlet yöneticileri tarafından devletin varlığını sürdürebilmesi ve devletin eski gücüne tekrar kavuşması amacıyla yaptırılmıştır.

| 0 yorum ]

HAZIRLIK

1. Yukarıdaki fotoğraflarda gördüğünüz insanların yaptıkları işler hangi bilim dallarıyla ilişkilidir? Bu insanların

ilgilendikleri bilim dalları edebiyatta nasıl yer alabilir? Düşüncelerinizi belirtiniz.

1. Nükleer, astronomi ve tıp dalları vardır. Bunlar bir romancının kaleminde kurgu şeklinde yer alabilir. Mesela bir doktorun duygu ve düşünceleri hem tıpla hem de hayatıyla ilgili durumu romanda yer alabilir.



“Ay’a gidecek araç, üç metre genişliğinde beş metre yüksekliğinde, alüminyumdan yapılmış dev bir araçtı. İlk

defa alüminyum, bu kadar büyük bir aracın yapımında kullanılıyordu. Aracın içinde seyyahlara yetecek kadar

su, yiyecek, ışık ve ısı temin edecek kadar gaz vardı.”

Jules VERNE (Jül Vern)

2. Yukarıdaki paragrafta nelerden söz edilmektedir?

2. Paragrafta aya gönderilecek uzay aracından bahsetmektedir.

3. Jules Verne bu paragrafı ne amaçla yazmış olabilir? Jules Verne romanlarını yazmadan önce o konudaki ilim, fen ve teknoloji kitaplarını inceler; deneyler yapar; edindiği bilgileri hayal gücüyle bütünleştirip yazarmış. Sizce Jules Verne’in eserleri bilimsel buluşlara, keşiflere kaynaklık etmiş midir? Açıklayınız.

3. Bu konuda hayallerini ya da düşüncelerini insanlarla paylaşmak amacıyla yazmıştır. Eğer Jules Verne söylemiş olduğu şeyler ileri ki tarihlerde gerçekleşmişse bu noktada edebiyatın bilime katkısından bahsedebiliriz.



ÇÖZÜMLEME-İNCELEME
EDEBİYATIN BİLİM, FELSEFE, SANATLA İLİŞKİSİ



1. Metne göre dilin işlevi nedir?

1. Metne göre edebiyatın temelini dil oluşturur. Daha önce söylemiştik ki edebiyatın malzemesi dildir. Fakat diğer bilimlerinde de gelişmesi ve kendilerini ifade edebilmeleri için dile ihtiyaçları vardır. Ama edebiyatta dil bir amaç iken diğer bilimlerde dil bir araç konumundadır.

2. Edebiyatın insanı konu alan diğer bilim dallarıyla ilişkisi metinde hangi örneklerle verilmiştir?

2.Gerçekçi bir öyküde, bir romanda, bir oyunda, bilimsel bir konuda söyleşen; felsefeye dayanan bir konuda tartışan; psikolojik bir olayın içinde yaşayan insanın betimleme ya da çözümlemesi yapılırken ortaya edebiyatın, bilim, felsefe ya da psikolojiyle ilişkisi çıkmaktadır.

3. İnsanın düş dünyasının da edebiyata konu olduğu metinde vurgulanmaktadır. Hangi bilim dalı insanların hayal dünyası ile ilgili çalışmalar yapar? Ne tür eserlerde bu bilim dalının izleri görülebilir?

3. Psikoloji, insanı ve insanın hayal dünyası ele alır. Bilimsel ya da bilim kurgu metinlerinde bunları görebiliriz.

4. Edebiyat ile insanı konu edinen bilim dallarının birbirine benzeyen ve ayrılan yönlerini metinden yararlanarak

aşağıya yazınız.

4. BENZERLİKLER.

Her ikisinde de dil ortaktır.
İnsanı merkeze alır ve yaptığı her şeyde insanı anlatır.
Yapılan faaliyetlerde insanın faydası söz konusudur.
Birbirinden farklı olsa da kendine has yöntemleri vardır.
FARKLILIKLARI

Dilin işlevleri açısında farklılık izah eder. Edebiyat sanatsal, heyecan bildirme ve şiirsel işlevleri kullanırken bilim göndergesel işlevi kullanır.
Amaçları farklıdır. Edebiyat estetik zevk için yazılır ama bilim hayatı kolaylaştırmak ya da yeni buluşlar için ortay çıkar.
Biri öznel diğeri nesneldir.
Kullanılan kelimeler farklıdır.
Biri gerçeğin ta kendisidir(bilim) , diğeri kurmacadır (edebiyat)
Birinde imgesel dil var, diğerinde bilimsel dil var.
Edebiyat bilimden faydalanabilir ama bilim, kurmaca olduğu için edebiyattan faydalanamaz.




ANLAMA YORUMLAMA

1. Siz bir roman yazsaydınız görüşlerinizi, dünyaya bakış açınızı, arzularınızı, hislerinizi bu esere ne ölçüde

yansıtırdınız?

1. Cevabı size kalmış…..

2. Sınıfınıza getirdiğiniz roman, hikâye ve tiyatro metinlerini okuyunuz. Bu metinlerde bilimsel buluşlar, yenilikler, icatlar, felsefî düşünceler ne amaçla yer almıştır? Bu metinlerde ele alınan tema diğer bilim dallarında da incelenebilir mi? Açıklayınız.

2. Bu metinlerde bilimsel buluşlar, yenilikler, icatlar, felsefî düşünceler insanı daha iyi anlamak ve anlatmak için ele alınır. Edebiyat tema olarak diğer bilimlerden faydalanabilir ama bir bilim adamı bir şiir, roman ve hikayeden faydalanarak bilimsel buluşa başlayamazlar çünkü edebiyat kurmacadır.

3. Aşağıdaki metinleri birbirinden ayıran özellikler nelerdir? Açıklayınız.



Gidiyorum artık gözlerinde mehtabı seyrettiğim

Yakasına güneşi, saçlarına yıldızları taktığım

Rüzgâr saçlım, gece gözlüm

Eylülün sisleri içinde gördüğüm

Gidiyorum artık gözlerinde mehtabı seyrettiğim.



Ayhan HÜNALP

UZUN HAVALAR

Kerkük’te hoyratlar, yaygın olduğu her yörede halk musikisinin özünü ve esasını oluşturur. Musiki formlarının en önemlisi ve en makbulüdür. Aşağıdaki hoyrat, bunu güzel bir şekilde ifade etmektedir:

Ağır ağır

Adım at ağır ağır

Besteylen gece bitmez

İğit (yiğit) ol hoyrat çağır.

Dr. Mahir NAKİP

3. Gerçeklik, kurgusallık, kullanılan kelimeler, dilin işlevleri bakımından farklılık arz eder.





DEĞERLENDİRME:

1. Edebiyatla ilgili aşağıda verilen bilgilerden doğru olanların başına “D”, yanlış olanların başına “Y” yazınız.

( D) Edebiyatta, felsefeden yararlanırken amaç felsefe yapmak değildir.

(D ) Edebiyat, insanların her türlü faaliyetinden yararlanır.

(Y ) Edebiyatın bilim ve teknolojiyle ilişkisi yok denecek kadar azdır.

( D) Edebiyat, insanı konu alan tüm bilim dallarıyla ilişki içerisindedir.

(D ) Edebiyat, sosyoloji biliminin verilerinden yararlanır.

( Y) Edebiyat doğal varlıkların görüntüsünü olduğu gibi yansıtmalıdır.



2. “Eylül!.. Henüz renk ve güzel kokular bitmiş fakat baharın bol renkleri hissedilmez şekilde kaybolmuştu. Bu kayboluşta geri gelmek ister bir eda vardı amma bu hoş, acı, hırçın bir eda ve buna rağmen baharın rengi soluverdi. Artık uyanmış, tabiatın ruhunu görüyordu; yaprakların nasıl sararmış, birçoğunun düşüp çamurlarda çürümüş olduğunu görüyor ve şimdi, hava ne kadar güzel olsa, ne kadar çekici, bu renk ve güzel kokuların, ne kadar vefasız, ne kadar ele avuca sığmaz, elde iken kıymeti bilinmemiş, öylece harcanmış bir hazine olduğunu acı acı görüyordu. İşte artık ne bir çiçek kalmıştı ne de güzel bir koku… Artık tahammül de kalmamıştı. Hepsi çürümüştü… Evvelden yağsa umursamazlardı. Yağmurdan sonra yeni bir hayat, yeni bir tazelik gelirdi. Şimdi ise… İşte yağmur, işte kış her şeyi çürütüyordu. Her şeyi…”

Mehmet Rauf’un “Eylül” romanından alınan paragrafta, yazar edebî eseri oluştururken aşağıdaki bilim dallarının hangisinden yararlanmıştır?

A. Sosyoloji B. Antropoloji C. Psikoloji D. Tarih E. Kimya

CEVAP: C



3. Edebî eserlerin temasında sanata özgü bakış açısı nasıl yansıtılabilir? Açıklayınız.

3. Edebi eserlerin temasında bir sanata özgü bakış açısı, insanın( kahramanlarının) sanata özgü bakış açısı hakkında söyleşirken, tartışırken kahramanlarının betimleme veya ruhsal çözümlemesi yapılırken yansıtılabilir.

4. Edebî eserlerde insan faaliyetlerine niçin yer verildiğini açıklayınız.

4.SAYFA 14’teki “EDEBİYATIN KONUSU VE İŞLEVİ ” metninin ilk cümlesinden anlaşılacağı edebiyatın amacı insanı insana tanıtma; insanı iyiye, güzele, doğruya yöneltmedir. Edebi eserlerde insana ait duygu ve düşüncelerde elbette ki yer alacaktır çünkü temelinde insan vardır.

| 0 yorum ]

Kültür sanat etkinlikleri
Olimpiyatlar
Yazarların eserlerinin diğer dillere çevrilmesi
Turizm elçilerin örnek davranışları
Turistlere yapılan muamele ve davranışlar
Yöresel özellikte yemek, halk oyunları, spor gibi etkinlikleri yurt dışında çok sayıda gösterilmesi

| 0 yorum ]

Bilimin yanında sanata sanatçıya önem vermesi gerekiyor.

Karşılıklı saygı ifade özgürlüğünün olduğu  kimsenin  dil,din,ırkı yüzünden yargılanmadığı din ve vicdan hürriyetine  dayalı bir ülke  ancak medeni millet olabilir


| 0 yorum ]

Atatürk sanata ve sanatçıya değer vermesindeki en büyük etken toplumların ileri medeniyet seviyesine ancak sanata önem takdirde olabileceğini söylemiştir.


Atatürk, sanatı seven, sanatçılara değer veren ve onları destekleyen bir devlet adamıdır. Çocukluğundan itibaren sanata ilgi duymuş ve sanatın bazı dallarıyla çok yakından ilgilenmiştir. Gençliğinde şiir ve edebiyata yakınlık duymuş, Namık Kemal'in şiirlerini okumuş ve ondan etkilenmiştir.
Atatürk'ün kaleme aldığı ve 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde okuduğu "Nutuk" adlı eseri, Atatürk'ün en büyük edebî eseridir. Yazmış olduğu "Oğuz Oğulları" adlı şiir de Atatürk'ün şiir konusundaki yeteneğini sergileyen ve her Türk'ün okuması gereken bir eserdir.
Atatürk, şiir ve edebiyat dışında müziğe de büyük bir ilgi duymuştur. Şarkı ve türküleri dinlemekten büyük bir zevk alan Atatürk, zaman zaman okunan şarkılara eşlik etmiş, oynanan halk oyunlarına katılmıştır. Bazı Rumeli türküleri, onun sesinden notalara dökülmüş ve müzik repertuarımızda yer almıştır.
Atatürk, askerî ataşe olarak Sofya'da görevli bulunduğu dönemde çok sesli müziğe ilgi duymaya başlamıştır. Klâsik müzik konserlerine ve operalara giderek bu müzik türlerini tanıma fırsatı bulmuştur. Cumhuriyetin ilânından sonra, ülkemizde bu müzik türlerinin sevilmesini ve müzik kültürümüzde yer almasını sağlamak amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Ülkemizde müzik sanatının gelişmesi için bütün olanaktan kullanmıştır.
Atatürk'ün zamanında yapılmış bazı binaların güzelliği, ülkemizdeki çağdaşlaşma hareketini ifade edebilecek nitelik taşımaktadır. Ayrıca mimarî eserlerin korunmasına verdiği önem de Atatürk'ün mimarîye olan ilgisinin önemli kanıtlarındandır.
Atatürk'ün, tiyatro, bale, edebiyat, heykeltıraşlık, mimarî, resim, müzik gibi sanat dallarıyla ve sanatçılarla ilgilenmesi, onları desteklemesi Atatürk'ün sanatla çok yakın bir ilişki içinde olduğunun göstergesidir.
Atatürk,sanatla ilgili düşüncelerini,Türkiye Büyük Millet Meclisindeki konuşmalarında, Çankaya Köşkünde sanatçılarla yaptığı sohbet ve tartışmalarda belirtmiştir. Atatürk'ün bu konuşma ve tartışmalarda dile getirdiği sanatla ilgili düşünceleri, Türk halkına ileti niteliği de taşımaktadır.
Atatürk, sanatın tanımını şu sözlerle açıklamıştır: "Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur."
Sanatın, bir toplumun ilerlemesindeki öneminin ve vazgeçilmezliğinin bilincinde olan Atatürk, bu düşüncesini şu sözlerle ifade ediliştir: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir," "Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felâkete mahkûmdur," "Dünyada medenî, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir." Atatürk'ün bu sözleri, sanalla ilgili temel düşüncelerini ifade etmesi bakımından önemlidir.
Atatürk'ün sanatçılarla ilgili düşüncelerini ifade ettiği sözleri ise şunlardır: "Sanatçı, toplumda uzun çalışma ve uğraşlardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır." "Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız."
"Adımız Andımızdır" adlı şarkıyı öğrenelim. Şarkıyı, sınıfımızda seslendirelim.
Büyük bir sanatsever olan Atatürk'ün gönlünde, müziğin ayrı bir yeri vardı. Bu nedenle millî kültürümüzde önemli bir yer tutan güzel sanatlar içinde müziğe ayrı bir önem vermiştir. Müziğin önemiyle ilgili düşüncelerini, şu sözleriyle ifade etmiştir: "Hayatta müzik gerekli değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlıklar, insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut değildir: Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir."
Yapılacak inkılâpların başarıya ulaşmasına, müzik alanındaki gelişmeleri ölçü gösteren Atatürk, bu konudaki düşüncelerini şu sözleriyle ifade etmiştir: "Osmanlı müziği, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki büyük devrimleri söyleyecek güçte değildir. Bize yeni müzik gereklidir. Bu müzik, özünü halk müziğinden alan çok sesli bir müzik olacaktır." "Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir."
Atatürk'ü konu alan aşağıdaki marşı öğrenelim. Marşı, sesimizle ve çalgımızla seslendirelim.
Atatürk, müziğin önemle ve öncelikle, modern müzik (çok seslilik) kuralları içinde ele alınmasını istemiştir. Bu konuyla ilgili düşüncelerini şu sözleriyle ifade etmiştir: "Arkadaşlar, güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir."
Atatürk, Türk müziğinin evrensel müzikteki yerini bir an önce alması amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Müzik eğitimi görmeleri için çok sayıda öğrenciyi Avrupa'ya göndermiştir. Ankara'da Musiki Muallim Mektebi ile İstanbul'da Sanayi-i Nefise mekteplerinin açılmasını sağlamıştır. Bu konudaki düşüncelerini de şu sözleriyle ifade etmiştir: "Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak bu sayede Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir."

| 0 yorum ]

 Tarih yazıyla başladığına göre yazının icadından önceki dönemlerde insanlar mağaralara yaşadıkları şeyleri resmetmişler. Her ne kadar resimdir desek de buna net cevap veremeyiz.

| 0 yorum ]


1.  “Mit ve mitoloji” sözcüklerinin anlamlarını öğreniniz.
1. Mit: Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi, mitos (TDK).
Mitoloji: Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim (TDK).
2.  “Göktürkler” hakkında bilgi edininiz.
2. Göktürk Devleti, tarihte ilk defa Türk adını taşıyan devlettir. Göktürkler, Türklerin atlı uygarlık ya da bozkır uygarlığından yerleşik uygarlığa geçiş döneminde, Türk boylarının başına geçerek hüküm süren bir hakan sülâlesidir Kurdukları devlete de Göktürk Devleti denir. Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları’nda geçmektedir. Göktürkler, saltanatı Avarların elinden alarak devletlerini kurmuşlardı.. Türk egemenliğinin batıda yayılmasında ve Batı Türkistan Türkmenleşmesinde önemli rol oynadılar.  VII. yüzyılın ilk çeyreğinde bir durgunluk geçiren Göktürkler, Kutluğ İlteriş Kağan zamanında yeniden canlılık gösterdiler. Ama bu sırada doğudaki Çin tehlikesine, batıdan gelen ve Sasani egemenliğine son veren bir de Arap tehlikesi eklendi.  VIII. yüzyılın başlarında, 706’da Kapağan Kağan komuta ettiği Türk ordusu Çinlileri yenerek Türk devletinin durumunu düzeltirken, batıda Kültigin Kağan ordusuyla Buhara yakınlarına kadar ilerledi . Böylece Türkler batıda Araplarla karşı karşıya” geldiler. Kapağan Kağan 716’da ölünce oğullarıyla yeğenleri Bilge ve Kültigin arasında iktidar mücadelesi başladı. Arap baskısına doğuda Moğol baskısı eklenince iç ayrılıkların da etkisiyle Göktürk Devleti son buldu (745).
 3. Göktürklere ait “Bozkurt Destanı” ve diğer Türk destanlarında “bozkurt” motifinin neyi temsil ettiğini araştırınız.
3. Kurt güç ve kuvvet sahibi bir hayvandır. Türkler kendi hakanlarını kurda benzeterek onların güç ve kuvvet sahibi olduğunu düşünmüşlerdir. Kurt aynı zamanda Kök Tanrı’nın  habercisi olarak görülür  ve o görüldüğü zaman insanlara bolluk ve bereket getirir. Yeni yurtların kapısını açar.
 4. Sınıfta üç gruba ayrılınız. Grup sözcünüzü belirleyiniz. “Kalevala, Şehname, Odisseia (Odesya)” adlı eserlerin konuları ve ait oldukları milletler hakkında bir araştırma yapınız.
4.Kalevala: Finlandiyalıların destanıdır. Kalevala, beş halk kahramanının serüvenlerini anlatır: Halk ozanı Vsinsmöinen, demirci İlmarinen, maceraperest Lemminksinen, avcı ve serf Kullervo. Bu kahramanların serüvenleri, tarihî olarak Fin-Lapon savaşları döneminde geçmektedir.
Şehname: İranlıların destanıdır.İranlıların Müslüman olmadan önceki 500 yıllık tarihi hakkında bilgi verir.
Odessia: Yunanlıların destanıdır. Odysseia, Başkahramanı Odysseus’un başından geçenleri, serüvenlerini anlatmaktadır.
5. Aşağıdaki resimleri inceleyiniz. Resimlerde gördükleriniz, masallarda anlatılan olağanüstülüklerle ilgili neler düşündürüyor? Açıklayınız.
5. Resimlerde anlatılanlar Türklerin ağaç ve ışık gibi kavramlara inandıklarını gösterir. Bu iki kavramda Türkler çevrelerindeki olay ve olgulara değişik anlamlar yüklemişlerdir.
6.  Masallarda lambadan çıkan “devler”in veya “periler”in olağanüstü güçlere sahip olmaları hangi nedenlere bağlanabilir? Tartışınız. Sonucu kısaca belirtiniz.
6. İnsanlar kendilerinin dışında başka kavram ve kişilerin olduğunu düşünürler. Bunları anlamak için uğraşsalar da çok yeterli olamazlar. Bundan sonra yapacak tek iş kalır o da çevresinde kendinden daha üstün özelliklere varlıkların olduğunu düşünürler ve öyle inanırlar.
 7. Sınıfta dört grup oluşturunuz. Grup sözcülerinizi seçtikten sonra aşağıda belirtilen konulardan biri hakkında araştırma yapınız.
I. grup : Mitolojinin ve mitolojik öğelerin ortaya çıkma nedenleri nelerdir?
I. grup: Mitoloji, toplumu derinden etkileyen olayların halk arasında anlatılmasıyla ortaya çıkmaktadır.İnsanlar çözemedikleri, anlayamadıkları ya da bilmedikleri özelliklere olağanüstü bir özellik katma eğilimi içindedir. Bu durum toplumların yaşamlarında bir alışkanlık haline gelmiştir. Mitoloji oluştuğu dönemlerde de insanlar çevreyi anlayacak bilgi birikimine sahip değildir. Burada da düş ve hayaller devreye girer.

II. grup : Türklerdeki mitolojik öğeler ve bunların özellikleri nelerdir?
II.grup: Türklerin mitolojik öğeleri  kurt, ay, yıldız, su, ışık, ateş ,ağaç vb.

III.  grup : Başka milletlere ait mitolojik unsurlar ve bunların özellikleri nelerdir?
III. grup: Çinliler ejderhaya, İran mitolojisinde Simurg, Hüma ve Dahhak ismi verilen kuşlar bulunmaktadır.

IV.  grup : Mitolojik dönemdeki yaşam tarzı nasıldır?
IV. grup: Mitolojik devirler milletler çocukluk dönemleri gibidir. Dış dünyayı çok iyi kavrayamazlar, yaşamları deneme yanılma yaparak doğru bulma şeklindedir. Olağanüstü özelliklere inanırlar.

8. Yıldırım düşmesini veya korktuğunuz bir hayvanı hayal dünyanızda nasıl canlandırdığınızı açıklayınız.
8. …
9.  Masallar, halk hikâyeleri, atasözleri ve mânilerin günümüze kadar nasıl aktarıldığını tartışınız. Sonuçları sıralayınız.
9. Masallar, halk hikâyeleri, atasözleri ve mâniler eski insanlar tarafından yazının olmadığı dönemlerden itibaren kullanılagelmişti. Bunların günümüze gelmesinde en büyük etken sözlü kültürün babadan oğula, kuşaktan kuşağa , kulaktan kulağa aktarılması etken olmuştur.

İNCELEME
1. metin
ERGENEKON DESTANI
1. Her kavimde yaşanan “Destan Dönemi” ifadesiyle destanların ortaya çıktığı zaman dilimi kastedilmektedir. Bu zaman diliminde kavme ait özelliklerin o dönem hayatına da hâkim olduğu görülür.
a. Göktürkler hakkında edindiğiniz bilgileri sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız.
a. 2. Göktürk Devleti, tarihte ilk defa Türk adını taşıyan devlettir. Göktürkler, Türklerin atlı uygarlık ya da bozkır uygarlığından yerleşik uygarlığa geçiş döneminde, Türk boylarının başına geçerek hüküm süren bir hakan sülâlesidir Kurdukları devlete de Göktürk Devleti denir. Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları’nda geçmektedir. Göktürkler, saltanatı Avarların elinden alarak devletlerini kurmuşlardı.. Türk egemenliğinin batıda yayılmasında ve Batı Türkistan Türkmenleşmesinde önemli rol oynadılar.  VII. yüzyılın ilk çeyreğinde bir durgunluk geçiren Göktürkler, Kutluğ İlteriş Kağan zamanında yeniden canlılık gösterdiler. Ama bu sırada doğudaki Çin tehlikesine, batıdan gelen ve Sasani egemenliğine son veren bir de Arap tehlikesi eklendi.  VIII. yüzyılın başlarında, 706’da Kapağan Kağan komuta ettiği Türk ordusu Çinlileri yenerek Türk devletinin durumunu düzeltirken, batıda Kültigin Kağan ordusuyla Buhara yakınlarına kadar ilerledi . Böylece Türkler batıda Araplarla karşı karşıya” geldiler. Kapağan Kağan 716’da ölünce oğullarıyla yeğenleri Bilge ve Kültigin arasında iktidar mücadelesi başladı. Arap baskısına doğuda Moğol baskısı eklenince iç ayrılıkların da etkisiyle Göktürk Devleti son buldu (745).
 b. Okuduğunuz destanda Göktürklerin yaşayışı ve beğenisini yansıtan unsurları belirtiniz. Bu unsurların Göktürkler hakkında edindiğiniz bilgilerle uyuşup uyuşmadığını söyleyiniz.
b.
  • Türklerin savaşçı millet oldukları,
  • Cihangirlik duygusuna sahip oldukları,
  • Çadırlarda yaşadıklarına göre göçebe millet oldukları,
  • Sürüleri olduğuna göre hayvancılıkla geçindikleri,
  • Hanlık ve kağanlar tarafından yönetildikleri,
  • Kök Tanrı inancında olmaları,
  • Demir erittikleri ve demircileri olduğunu göre madencilik üzerine bilgilerini olmaları,
  • Vergi aldıklarına göre bir devlet sistemine sahip olmaları,
Yukarıdaki verilen özellikler Göktürklerin  yaşantısına uymaktadır.
 c. “Mit ve mitoloji” kavramlarının anlamını arkadaşlarınıza aktarınız.
c. Mit kutsal bir öyküyü anlatır; en eski zamanda, “başlangıçtaki” masallara özgü zamanda olup bitmiş bir olayı anlatır. Başlangıç; evrenin ve alemin yaratılışıdır.
 Mitin sınırları: Olay, mekan ve zamandır.
Mekan, kozmik alem; zaman ise kozmik zamandır. Kozmik ise; İslâm’a göre ruhların yaratıldığı andır.
· Tanrılar ve yarı tanrılar mitin ana kahramanlarıdır.
· Mit, doğaüstü varlıkların eylemlerinin öyküsünü oluşturur.
· Bu öykü kesinlikle gerçek ve kutsal olarak kabul edilir.
· Mit her zaman için yaratılışla ilgilidir.
1. Mit, kutsal bir anlatıdır.
2. Simgesel ve kutsal bir ağırlığı vardır.
3. İlk insanın dünyayı yaratanlara kendisini anlamlandırmak için sorduğu neden ve nasıllara, o dönemin şartları içerisinde cevap vermişlerdir.
4. Mitlerin kahramanları ilahlar, ilaheler ve yarı-tanrılardır.
5. Mitlerde zaman ve mekan kozmiktir. Haritada ve bildiğimiz bir zaman diliminde açıklanamaz, gösterilemez.
6. Mit, her zaman bir yaratılışla ilgilidir. Bir şeyin hayata nasıl geçtiğini ya da bir davranışın, bir kurumun, bir çalışma biçiminin nasıl yaratıldığını, oluştuğunu anlatır.
7. İnsanlar miti bilmekle, onu çözmekle nesnelerin kökenini de bilir. Burada dıştan soyut bir bilgi söz konusu değil, yaşanılan bir bilgi söz konusudur.
8. Mitler, gerçek anlamlarını ancak içinden çıktıkları topluluk içinde bulurlar. İçerdikleri sembollerin ancak yaşadıkları toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik yapısında birebir karşılıkları vardır. Sadece o toplum içinde anlaşılırlar. Diğer toplumlarda sembollerin dili çözülemediğinden dolayı mitin anlamı verdiği mesaj anlaşılamaz ve mit gerçekdışı bir görünüm verir. Kısacası mit, doğduğu toplumda yaşar ve mesajları algılanır.
9. Mitin ihtiyar toplumlarda vazgeçilemez bir yeri vardır; inanışları dile getirir. Ahlak ilkelerini savunur, onları kabul ettirir. Demek ki mit, yaşadığı toplumda sürekli olarak başvurulacak olan, yaşanılan bir gerçektir. Soyut bir kuram ve imgeler göstergesi değil, ilkel bir dinin ve pratik bilginin gerçek anlamda düzenlenmesidir.
10.20. asır tarihçileri ve dilbilimcileri mitolojiler ve dinler arasında güçlü benzerliklerin var olduğuna dikkat çekmektedir.
Mitler üç gruba ayrılır:
1. Tabiat olaylarını, hayvanların kökenini, töreleri, örf ve adetleri anlatan mitler.
2. Tarihi olayları açıklayıcı nitelikte olan mitler.
3. Sadece maceraları anlatan, eğlendirici nitelikte olan mitler.
Mitlerin kategorileri
Eskatoloji: İnsanın ve dünyanın geleceğini konu edinen mitlerdir. Örneğin: Tufan, kıyamet mitleri.
Kozmogoni: Evrenin nasıl oluştuğunu anlatan mitlerdir.
Teogoni: Tanrıların nereden geldiklerini anlatan mitlerdir.
Antropogomi: İnsanların nereden geldiklerini ya da nasıl oluştuklarını anlatan mitlerdir.

NOT: Millet bilinci olan birçok ulusta mit kavramı vardır ve en eski devrilerde orta çıkmıştır.

ç. Göktürklerin “Bozkurt Destanı’nı arkadaşlarınıza özetleyiniz. Daha sonra Türk destanlarında “bozkurt” motifinin neyi temsil ettiğini açıklayınız.
ç. Türkler, Lin adlı bir ülkenin ordularınca yenilgiye uğratıldılar. Düşman çerileri bütün Türkleri erkek-kadın, küçük-büyük demeden öldürdüler. Bu büyük ve acımasız kıyımdan yalnızca 10 yaşlarında bulunan bir oğlan sağ kaldı geriye. Düşman askerleri bu çocuğu da buldular ama onu öldürmediler; bu yaşayan son Türk’ü acılar içinde can versin diye, kollarını ve bacaklarını keserek bir bataklığa attılar. Düşman hükümdarı, çeri (asker)lerinin son bir Türk’ü sağ olarak bıraktığını öğrendi; hemen buyruk verdi ki bu son Türk de öldürüle ve Türkler ‘in kökü tümüyle kazına.
Düşman çerileri çocuğu bulmak için yola koyuldular. Fakat dişi bir Bozkurt çıktı ve çocuğu dişleriyle ensesinden kavrayarak kaçırdı; Altay dağlarında izi bulunmaz, ıssız ve her tarafı yüksek dağlarla çevrili bir mağaraya götürdü. Mağaranın içinde büyük bir ova vardı. Ova, baştan ayağa ot ve çayırlarla kaplıydı; dörtbir yanı sarp dağlarla çevrili idi. Bozkurt burada çocuğun yaralarını yalayıp tımar etti, iyileştirdi; onu sütüyle, avladığı hayvanların etiyle besledi, büyüttü. Sonunda çocuk büyüdü, ergenlik çağına girdi ve Bozkurt ile yaşayan son Türk eri evlendiler. Bu evlilikten 10 çocuk doğdu. Çocuklar büyüdüler; dışarıdan kızlarla evlenerek ürediler. Türkler çoğaldılar ve çevreye yayıldılar. Ordular kurup Lin ülkesine saldırdılar ve atalarının öcünü aldılar. Yeni bir devlet kurdular, dört bir yana yeniden egemen oldular. Ve Türk kağanları atalarının anısına hürmeten, otağlarının önünde hep kurt başlı bir sancak dalgalandırdılar…
Bozkurt yine burda güç ,kuvvet,türeyiş, iyilik ve kurtuluşun sembolü olarak kullanılmıştır.

d. Okuduğunuz “Ergenekon Destanı’nda bu motifin nasıl kullanıldığını (yer aldığını) belirtiniz.
d.

2. metin
GÖÇ DESTANI
 1. a. Grup sözcüleriniz aracılığıyla mitoloji ve mitolojik dönemdeki yaşam; Türklere ve diğer milletlere ait destanlardaki mitolojik öğeler hakkında edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınıza aktarınız.
1. a. Türklerin mitolojik öğeleri  kurt, ay, yıldız, su, ışık, ateş ,ağaç vb. dir. Mitolojik devirlerde  Türkler kendilerini koruyacak, savunacak  kendilerinin dışında bir olağanüstü varlığa ihtiyaç duymuşlardır. Bunların zaman zaman onlara yardım ettiğine inanırlar. Tıpkı şimdi Hızır Aleyhisselam’da  olduğu gibi.
Türeyiş destanında kurt, Oğuz Kağan destanından kurt, ışık, ağaç gibi mitolojik unsurları kullanmışlardır.

b. Okuduğunuz destanda Uygur halkının atlar kişnerken, develer böğürürken, vahşi hayvanlar ve köpekler ulurken, sığırlar bağırırken, koyun ve kuzular melerken, çocuklar ağlarken “Göç! Göç!” diye bir söz duymalarının nedeni ne olabilir? Acaba Uygurlar bu sesleri, korktukları bir olayın ardından mı duymuş olabilirler? Onların duydukları bu garip sesi bir emir gibi düşünmelerini, gittikleri yerde “Beş Balıg” şehrini kurup yerleşmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Açıklayınız.
b. Olağanüstü varlıkların olduklarına inandıkları için kendilerini onların koruyacağına ve iyilik getireceklerine inandıkları içindir.

c. Mitolojinin ve mitolojik öğelerin ortaya çıkma nedenleriyle ilgili edindiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
c. Mitoloji, toplumu derinden etkileyen olayların halk arasında anlatılmasıyla ortaya çıkmaktadır. İnsanlar çözemedikleri, anlayamadıkları ya da bilmedikleri özelliklere olağanüstü bir özellik katma eğilimi içindedir. Bu durum toplumların yaşamlarında bir alışkanlık haline gelmiştir. Mitoloji oluştuğu dönemlerde de insanlar çevreyi anlayacak bilgi birikimine sahip değildir. Burada da düş ve hayaller devreye girer.
ç. Hayvanların çıkardığı sesler ve beş çocuğun ağlamasıyla duyulan “Göç! Göç!” sesi yaşanabilir bir durum mudur? Mitlerle ilgili bilgi birikiminizden ve “Göç Destanı’nda anlatılanlardan yararlanarak mitolojik öğelerin oluşumunu açıklayınız.
ç. Yaşanılabilir bir durum değildir. Bir önceki soruda mitolojik oluşum nedenleri anlatıldı.

2.  Şimdiye kadar okuduğunuz destanlarda geçen mitolojik öğeleri sıralayınız. Bunların nesilden nesile nasıl aktarılmış olduğunu açıklayınız.
2. Kurt, yıldız, su, ışık, ateş ,ağaç gibi mitolojik unsurlar kullanılmış ve bunlar sözlü olarak nesilden nesile, kulaktan kulağa belli bir gelenek için aktarılmıştır.
3.  Okuduğunuz destandaki “mum (ışık) ve iki ağaç” motiflerinin, eski Türklerin Gök Tanrı inancıyla ilgisini belirtiniz. Bu motiflerin, eski Türklerin yaşayışı ve zihniyetiyle ilişkisini açıklayınız.

4.  İnsanlığın ilk dönemlerinde tabiatla, üstün güçlerle ve düşmanla mücadelelerde gerçek olmayan, düş yoluyla ortaya konan öğeler, sizce mitolojik dönemin sanatını ve dilini nasıl etkilemiştir? Tartışarak sonuçları sıralayınız.
4. Düş yoluyla ortaya konan öğeler Türk toplumunun sanatını da daha çok düşsel öğelerin ağırlıkta olduğunu yapıya büründürmüştür. Hemen hemen her eserde insanların olağanüstü kavram ve olguları kullanmışlar ve bunları eserlerine aktarmışlardır.

YORUMLAMA – GÜNCELLEME
1. Okuduğunuz destandan hareketle demircilik geleneğinin Göktürklerin yaşamında nasıl etkili olduğunu belirtiniz. Günümüzde bu geleneğin nasıl sürdürüldüğünü söyleyiniz.
1. Demircilik özellikler savaşçı olan Türklerin yaşamını kolaylaştırmıştır. Ok, kalkan, mızrak yapımında kullanmışlardır. Günümüzde bu gelenek devam etmemektedir.
 2. Türklerin Ergenekon’dan çıkışını temsil eden özel günün adını ve o gün halk arasında hangi etkinliklerin yapıldığını boş bırakılan yere yazınız.
2. Baharın Gelişi olarak halkın arasında kutlanmaktadır. O gün insanlar çeşitli eğlenceler yapar ve o günün anısına  temsili olarak demir döverler.
 3. a. Grup sözcüleriniz aracılığıyla “Kalevala”, “Şehname” ve “Odysseia” adlı eserlerin konularını ve hangi milletlere ait olduğunu bir sunumla arkadaşlarınıza aktarınız.
3. a.
b. Farklı uygarlık ve kavimlere ait destanlar ile okuduğunuz Türk destanlarının benzerlik ve farklılıklarını tablodaki boş bırakılan yere yazınız.

Farklı Uygarlık ve Kavimlerin Destanları ile Türk Destanları     
BenzerliklerFarklılıklar
Olağanüstülükler hakimdir.Üslupları farklıdır.
Mitolojik kavramlar göze çarpar.İçerik olarak bizimkiler daha çok savaşlardan ve   kahramanlıklardan bahseder.
Nesilden nesile aktarılırlar.Dilleri farklıdır.
Bir milletin ortak duyguların ortaya çıkar.Yapı itibariyle farklılılar vardır.

4. a. Uygur Türklerine ait aşağıda verilen metni ve hayat ağacının temsilî resmini inceleyiniz. İnce­lediğiniz efsane ve resimden hareketle mitolojik öğelerin Destan Döneminin sanatını ve dilini nasıl etkilediğini açıklayınız.
4. a. Ağaç ve at gibi mitolojik unsurlar Destan döneminde en çok kullanılan kavram olup bunlar o dönemki insanların sanatını ve dilini etkilemiştir.
b. Hayat Ağacı’nın bu efsanedeki işleviyle Göç Destanı’nda çadırın iki ağaç ortasına kurulma­sı ve bu çadırdaki çocuklara tapılması arasında nasıl bir bağlantı olduğunu belirtiniz.
b. Yine  Türklerin kendilerinin dışındaki kozmik dünyanın nasıl var olduğu anlamaya çalışmalarından kaynaklanır. Belli bir zaman sonra düşünceleri olağanüstülüklere kaymıştır. Temel evrenin nasıl var olduğunu anlamaya çalışmalarıdır.
c. Okuduğunuz ve incelediğiniz destanlardan hareketle her kavmin Destan dönemi yaşayıp yaşamadığını tartışınız. Ulaştığınız sonucu belirtiniz.
c. Yaşanmıştır. Destan dönemi milletlerin ilk oluşum dönemleri, onların çocukluk evreleri gibidir. Bu oluşum süresinde mutlaka bu evreleri geçmesi lazımdır.

5. Ailenizin, aile soy ağacında nerede yer aldığını belirtiniz. Bu soy ağacının Türk destan ve efsanesindeki ağaç motifiyle ilişkisini açıklayınız.
5.
6.  Bir milletin devlet olma ve yurt edinme aşamalarını mitolojik öğelerle süsleyerek anlatmasının nedeni ne olabilir? Düşüncelerinizi açıklayınız.
6. Elde ettiği yurt ve devleti sadece kendi maddi kazanımlarıyla değil aynı olağanüstülükler elde ettiğini belirtmek için mitolojik öğelerle süsler. Bu da bir sonraki kuşağa yurt ve devletin nasıl kazandıklarını  ve ona sahip çıkmaları gerektiğini ortaya koymalarına vesile olur.

7. a. Sözlü edebiyat dönemine ait okuduğunuz edebî ürünler ve edindiğiniz bilgilerden yararlana­rak bu dönemdeki eserlerin toplumun ortak değerleriyle nasıl bir bağlantısı olduğunu açıklayınız.
a. Bu dönemde oluşturulan eserlerin yazarları yoktur. Anonimdir. Bu da bu dönemdeki eserlerin halkın ortak duygu, düşünüş ya da davranışlarının bir yansıması olduğunun göstergesidir.
b. Toplumun ortak değerlerinin bir insan topluluğunda bulunan bireyleri birbirine bağlamadaki işlevini belirtiniz.
b. Bir insan toplumdaki ortak değerlere inanıyorsa  ve ona sahip çıkarsa bu onu diğer bireylere sahip çıkma, onları koruma ve kollama ihtiyacının ortaya çıkmasına vesile olur. Bu da bir milletin ortaya çıkışı gösterir.

DEĞERLENDİRME
1. Aşağıda verilen bilgilerden hangisi mitlerle ilgili değildir?
A. Mitler, alegorik anlatımın kullanıldığı halk hikâyeleridir.
B. Mitler, tanrı ve tanrıçalarla ilgili değildir.
C. Mitler, Destan Döneminde ortaya çıkmıştır.
D. Mitlerde halkın hayal gücü ortaya çıkar.
E. Mitler; evrenin oluşumu, türeyiş vb. konularla ilgilidir.
CEVAP:B

2. Aşağıdaki cümlelerin başına yargı doğru ise “D”, yanlış ise “Y” yazınız.
( D  )   Destan Dönemi, destanların ortaya çıktığı zaman dilimidir.
( Y  )   Farklı uygarlıklarda ve kavimlerde Destan Dönemi yaşanmamıştır.
( D  )   Ergenekon Destanı, Göktürklerin yaşamına ait özellikleri yansıtmaktadır.
3. Aşağıdaki destanları uygun seçeneklerle eşleştiriniz.
OdisseiaYunan
Şehnameİran
KalevalaFin
Göç   Destanı                                                                      Göktürkler

4. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanları işaretleyiniz.
XXXDestanların temelinde   milletlerin başından geçen büyük olaylar esastır.
XXXİnsanların tabiatla, üstün   güçlerle mücadelesi ve hayal yoluyla ortaya koyduğu eserler, mitolojik   öğelerin oluşumunda etkilidir.
XXXDestanlar,   ağızdan   ağza aktarılarak yayılmıştır.

5.  Destanlardaki mitolojik kavramlar, bir milletin hangi yönünü temsil etmektedir? Düşünceleri­nizi açıklayınız.
5.
6. Geleneksel olarak yayılan ve toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren, tanrı, tanrıça, evrenin doğusuyla ilgili hayalî, alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi.
Yukarıda tanımı yapılan kavram hangisidir?
A. Mit                  B. Efsane                C. Kültür                 D. Gelenek              E. Mitoloji
CEVAP:E

7. Aşağıdakilerden hangisi sözlü edebiyat ürünü değildir?
A. Masal             B. Destan                C. Koşma                D. Ninni                   E. Atasözü
CEVAP:C

8. Aşağıdaki noktalı yerlere uygun sözcükleri yazarak cümleleri tamamlayınız.
  • Sözlü edebiyat ürünleri DESTAN dönemde oluşmaya başlamıştır.
  • Mitolojik öğeler, dönemin yaşama biçimiyle DOĞRUDAN ilişkilidir.
  • SÖZLÜ  DÖNEM  ürünleri, mitolojik öğelerin nesilden nesile aktarımında önemli bir rolesahiptir.

9. Aşağıdaki cümlelerin başına yargı doğru ise “D”, yanlış ise “Y” yazınız.
(  D ) “Göç Destanı”, Uygurlara ait bir destandır.
(  D ) “Ağaç, ışık, kurt, kutlu dağ” Türk destanlarındaki mitolojik öğelerdir.
(  D ) Bir toplumun sözlü edebiyat ürünlerindeki ortak değerler, bireyleri birbirine bağlar.
10. Sözlü edebiyat ürünlerinin, Türk kültür tarihi açısından önemini belirtiniz.
10..