Sponsorlu Bağlantılar |
Küçük yaşta iyi bir din eğitimi görmüş, Arapça, Farsça; gençlik yıllarında ise Fransızca öğrenmiş olan Mehmet Âkif, dini -milli - lirik - epik özellik taşıyan şiirleriyle edebiyatımızdaki yerini almıştır.
1908'den sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebil'ür-Reşat adlı din dergilerinde şiirler, din ve edebiyatla ilgili makaleler yayımlayarak yazı hayatına başlamıştır.
Şiirlerinin çoğunda İslâm'ı anlatmaya çalışmış, İslâm dininin doğru anlaşılması durumunda toplumun ilerleyebileceğini söylemiştir.
Mehmet Âkif realist bir şairdir."Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim/İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim..." dizeleri onun bu özelliğini yansıtır.
Öğretici yanı ağır basan, din, ahlâk, vatan konularının işlendiği şiirlerinde konuşma dilini başarıyla kullanmıştır.
Tüm şiirlerini aruzla yazmıştır.
Aruzu konuşma diline büyük bir başarıyla uygulayan şair, nazmı nesre yaklaştırmıştır (Bu özellikleriyle Tevfik Fikret'e benzer).
Şiirlerinin çoğu manzum öykü şeklindedir.
Âkif, birçok şiirinde sosyal sorunlara da yer vermiştir. Sözgelimi "Küfe"şiirinde yetim kalan bir çocuğun dramını, "Mahalle Kahvesinde zamanını kahvelerde öldüren tembel kişileri, "Köse İmam"da İslâmı yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen acımasız, cahil bir adamı... anlatır.
Sanatçı, milli marşımız olan İstiklâl Marş'nın da şairidir.
Mehmet Âkif, özlediği gençliği "Asım"da simgeleştirmiştir. Ona göre gençlik İslâm inancı ile Batı'nın bilimini sentezleyebilirse görevini yapmış olacaktır.
Mehmet Âkif, Fransız sanatçı Emile Zola'nın gerçekçiliğine hayrandır. Bu bakımdan da naturalisttir. Gerçeği olduğu gibi, bütün çirkinliği ve kusurlu yanlarıyla anlatması onu naturalistlere yaklaştırır.
Eserleri:
Mehmet Âkif bütün şiirlerini Safahat adı altında ve yedi ciltte toplamıştır. Safahat'ın ciltleri şu başlıkları taşır:
Safahat
Süleymaniye Kürsüsünde
Hakkın Sesleri
Fatih Kürsüsünde
Hatıralar
Âsım
Gölgeler
0 yorum
Yorum Gönder