-

| 0 yorum ]
Sponsorlu Bağlantılar


Gençlik bizim en değerli varlığımızdır. Milletimizin umudu, dinamik
gücüdür. Her şeyimizdir. Atatürk için de gençlik ümit kaynağıdır. En
çok önem verdiği unsurdur.

O halde, pek çok özelliği bünyesinde toplayan bu kavramın Atatürk’te bulduğu anlam nedir?

Atatürk gençlik kavramını biyolojik ve fikri olmak üzere iki anlamda kullanmıştır.

Gençlik, biyolojik anlamda belli bir yaş dönemini ifade eder.
Atatürk’te bu kavram, genel anlamda biyolojik dönemi kapsamakla beraber
zaman zaman yaş sınırını aşarak, fikri bir anlam kazanmaktadır.
Atatürk’ün “ genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan, gerçek
fikirli demektir” sözü bu anlamda kullanılmıştır. Büyük önderimiz,
taşıdığı düşünce yeniliği ve ruhundaki enerji tazeliği sebebiyle
yaşamının her çağında gençti. O’na göre genç olmanın ölçüsü sadece yaş
değil, yaşın yanında; koyduğu ilkelere, başardığı inkılaplara inanç ve
bağlılıktı. Onun içindir ki kendisi “benim anladığım gençlik, bu
inkılabın fikirlerini ve ideolojisini benimseyip gelecek kuşaklara
götürecek kimselerdir” diyordu. Çünkü Atatürk’e göre ancak ilke ve
inkılaplara bağlı bir gençlik, kurduğu rejimin teminatı olabilirdi.

Atatürk’ün Türk gençliğine güven göstermesi, Mondros Mütarekesi’nin o
ümitsiz günlerinde başlar. Türk gençliği ile ilgili görüşlerini
açıklayan en eski belge, 1918 yılında kendi el yazısı ile yazdığı şu
satırlardır:

“ Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Ben de imanı
yaşatan kuvvet, aziz memleket ve milletim hakkındaki sonsuz sevgim
değil, bugünün karanlıklar, ahlaksızlar, şarlatanlıklar içinde sırf
vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik
görmemdir.”

Görülüyor ki ülkenin karanlık yıllarında Atatürk’ün inanç kaynağı, hep Türk gençliğine duyduğu güvendir.

Aslında; Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı’nın ön safhadaki lider
kadrosu da, genç insanlardır. Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında,
taşıdığı büyük sorumluluğu gerçekleştirecek gücü kendi gücü kendi
gençliğinden ve Türk gençliğinden almıştı. O’nun fikir arkadaşları, ilk
günden destek olan başlıca komutanlar, genç insanlardı. Milli
mücadeleyi destekleyen sivil aydınların, vatansever kalem sahiplerinin
çoğu 25-30 yaşlarında gençlerdi. Kurtuluş Savaşını izleyen yabancıların
dikkatini çeken noktalardan biri milli kuvvetlerin komutanlarının ve
T.B.M.M. Hükümeti’ni milletlerarası görüşmelerde temsil edenlerin çok
genç fakat olgun insanlar oluşu idi. Olgun kişilerdi, çünkü; bu kuşak
istibdat devrini yaşamış, ikinci Meşrutiyeti ve onu izleyen
çalkantıları görmüş, Balkan Savaşı felaketini yaşamış, arkasından I.
Dünya Savaşını görmüş, genç yaşta büyük tecrübeler edinerek
olgunlaşmışlardı.

Kurtuluş Savaşı’na başlarken Atatürk, Türk gençliğini saran bağımsızlık
aşkını ve milliyetçilik duygusunu iyi değerlendirmiştir. Yetenekli
gençlere değer vermenin başarı için şart olduğuna inanmış, hayatı
boyunca da genç değerleri desteklemiştir. “Çocuklarımız”,
“Gençlerimiz”, “Yükselen yeni nesil”, “Yeni Türkiye’nin genç evlatları”
gibi sevgi dolu sözlerle hitap ettiği milliyetçi Türk gençleri,
Atalarından daima büyük ilgi ve yakınlık görmüştür.

Gençliğimizin özellikleri karşısında yabancıların takdir duygularını
dile getiren birçok örneğe de rastlamaktayız. Bunlardan biri şöyledir;
1921 yılında Almanya’da Üniversite gençleri, Cumhurbaşkanı Mareşal
Hinderburg’u bir özel gün nedeniyle kutlamaya giderler. Gençlerin
geldiği Hinderburg’a bildirildiği zaman mareşal: “Hangi gençlik? Ben
Almanya’da böyle bir gençlik bilmiyorum. Onlar gençliğin ne olduğunu
öğrenmek istiyorlarsa Anadolu’ya gitsinler” der.

Büyük önderimiz çeşitli konuşmalarında gençliği haklı olarak övmüş ve
yüceltmiştir. Adana’da yaptığı bir konuşmada gençlere şöyle
seslenmiştir:

“Sizin gibi gençlere malik bulundukça bu vatan ve milletin, şimdiye
kadar elde etmeyi başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler
koyabileceğine şüphe etmiyorum”.

İşte bu güvenle en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ni gençliğe
emanet etmiştir. 1923 yılında yaptığı bir konuşmada: “Milletin
bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm
arkada kalmayacaktır” diyerek bu güveni bir kez daha dile getirmiştir.

Türk gençliğine bıraktığı emanet, Büyük Nutku’nda dile getirdiği “ Ey
Türk Gençliği” diye başlayan konuşmasında, “Birinci vazifen Türk
İstiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir”
şeklindeki tarihi hitabesidir. Bu konuşmasında “Ey Türk İstikbalinin
evladı bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk İstiklal ve
Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil
kanda mevcuttur” diyerek elde edilen sonuçları milliyetçi Türk
gençliğine emanet etmiştir.

Önderimiz elde edilen sonuçları Türk gençliğine bırakırken bir takım
değerler sistemini de birlikte emanet etmiştir. Bu emanetin sınırları
Misak-ı Milli ile çizilmiş, bölünmez bir bütün oluşturan ülkemiz, bu
ülkede sonsuza kadar yaşayacak olan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk İlke
ve İnkılapları’dır.

Bize, milliyetçi Türk gençlerine düşen görev ise bu değerlere sahip çıkmak ve onları daima yaşatarak yüceltmektir.

Atatürk’ün güvendiği gençlik olarak bizler, onun gösterdiği hedeflere yorulmadan, yılmadan yürümeliyiz.

0 yorum

Yorum Gönder