-

| 0 yorum ]
Sponsorlu Bağlantılar

BÖLÜM III. TÜRKLERİN İSLAMİYET'İ KABUL ETMESİNİN SOSYAL, SİYASAL, EKONOMİK VE ASKERİ NEDENLERİ

Giriş
Yağmur Say, ulusların inançlarının belirlenmesinde veya inanç sisteminin değiştirilmesinde tek bir etkenin rol oynamadığını, inanç sistemlerinin belirlenmesinde, ortak kabule dayanan pek çok etkenin rol oynamadığını, inanç sistemlerinin belirlenmesinde, ortak kabule dayanan pek çok etkenin var olduğunu belirtmektedir. Yukarıda aktarılanlardan hareketle Türk toplumunun da günümüze kadar pek çok inanç sistemine ihtiyaç duyduğunu ve inanç-ihtiyaç bağlamının ilk temel kavram olduğunu ve ihtiyaçların inancı belirlediğini ve inançların ihtiyaçlardan kaynaklandığını belirtmektedir. (1)
HALİFE Hişam'ın (724-743) Türkler'e bir heyet göndererek bunları İslam dinine davet etmesi üzerine Kagan'ın adamları arasında sanatkar, berber, demirci, terzi bulunmaması nedeniyle bu dini kabul edemeyeceğini söylemesi inanç-ihtiyaç bağlamına örnek teşkil eder. (2)

A. Türklerin İslamiyeti Kabulündeki Ekonomik Etkenler
T. Akpınar, Türkler'in islamiyeti kabulünün önemli bir nedeninin ekonomik kaynaklı olduğunu, dinlerin insanların manevi dünyasıyla ilgili yönü ağır basan birer sosyal kurum olduğunu aktardıktan sonra olayların ve kurumların oluşup gelişmesinde ekonomik etkenlerin büyük rol oynadığını belirtmektedir. (3)
Müellif çalışmamızın birinci bölümünde aktardığımız gibi, göçebe kavimlerin geçimlerini hayvancılıktan sağladığını, en büyük sorunlarının bu sürüleri beslemek için meralar bulmak olduğunu ve bu nedenle konar göçer gir yaşam tarzına sahip olduklarını aktarır. Bu kavimlerin ekonomik durumlarının kuraklık yıllarında yada salgın hastalıklar sonucunda çöküntüye uğradığını ve bu nedenlerle göçebelerin, yerleşik kavimlere yağma seferi düzenlediklerini aktarır. (4)
Akpınar, Tübingen Üniversitesi doğu bilimcisi olan Rudi Paret'in ağzından şunları aktarır: "Bedeviler için zorunlu ve tamamen şerefli bir iş kabul edilen ve yerleşiklere veya diğer bedevilere ait mal ve mülkün gasbedilmesine dayanan yağma seferleri, "gauze"ler, komşu olan kavimlerin islamiyeti kabul etmeleri üzerine daha öteki kavimlere yönelmiş ve bu medeni memleketlere karşı "cihad" ilanına yani Allah'ın dininin oralara yaymak ve ahalinin islamiyeti kabul etmeleri sağlamak gayesi güden din savaşlarına dönmüştür." (5)
Türkmen istila ve yağmalarının islam memleketlerinde buhranlar doğurması üzerine Halifenin meşhur alim Maverdi ile bir mektup göndermesi ve elçinin Sultanla görüşmeleri de çok ilgi çekicidir. Gerçekten bu şekilde yapılan şikayetler karşısında Tuğrul Beg: "Benim askerlerim (kavmim) pek çoktur ve bu memleket onlara yetmemektedir" deyince, elçi: "Bütün dünyayı alsanız yine de size ve askerlerinize kafi gelmeyecektir" şeklinde karşılık vermiş, Sultan ise: "Eğer adamlarımdan (Türkmenlerden) aç kalanlar kötülük yapıyorlarsa, buna karşı ben ne edebilirim?" diyerek yapılan yağmaların aç kalmamak için ve geçim sağlamak yüzünden yapıldığını güzelce ifade etmiştir.
Yukarıda, kendisine yardım için gelenlere; "Allah yolunda Cihad yapınız ve ganimet alınız" dediğini naklettiğimiz Selçuklu Beyi İbrahim Yinalın 1048 yılında Kutulmuşla birlikte idare ettiği ordu, ilk defa Bizanslılarla büyük bir muharebeye girmiş, Arap kaynaklarına göre 100.000 (yüz bin) esir, 15.000 (on beş bin) araba dolusu ganimet elde etmiştir. Böylece İbrahim Yinalın tavsiyesinin ne kadar yerinde ve samimi olduğu bizzat kendisinin de bu yolu seçmesinden anlaşılmaktadır.
Selçuklu Devletinin yıkılmasını müteakip kurulmuş bulunan Uç Beyliklerinde de Bizansa karşı yapılan yağma ve çapulların, "bu uç sahalarının Dar ül-İslamın bitiminde bulunması nedeniyle, zamanla az çok dini bir mahiyet, bir Mukaddes Cihad rengine büründüğünden" bahseden Köprülü, bu bölgelere gelen mücahid dervişlerin, zahiren "gaza", gerçekte ise "medar-ı maişet" (geçim aracı) peşinde olduklarını, söylerken büyük bir gerçeğe daha parmak basmış olmaktadır.
Osmanlı Devletinin kuruluş ve gelişmesinde de Gaza idealinin, Kutsal Savaşın, önemli hatta asıl faktör olduğu kanaati Osmanlı Tarihinin en yetkili araştırıcıları tarafından ifade edilmektedir. Gerçekten gazalar, Osmanlılar için bir heyecan kaynağı, bir ideal ve toplumun kuvvetli, manevi bağı olmuş, aynı zamanda da Devletin ana gelir kaynaklarından birini teşkil etmiştir. Osmanlı Sultanlarının en büyüklerinden biri olan II. Murad, Doğudan gelmiş bir bilginin, kendisine Devletin gelirlerini artırmak...

Dökümanı bilgisayarınıza indirmek için buraya tıklayınız.

0 yorum

Yorum Gönder