-

| 0 yorum ]
Sponsorlu Bağlantılar



Bağdatlı Ruhî,

(?-1605) Osmanlı Divan edebiyatı şairi. Terkib-i Bend'i ile ünlüdür.

16. asrın büyük şairlerinden biri olan Bağdatlı Ruhi’nin asıl adı Osman’dır. Bu şairin, Kanuni ordularıyla Bağdat’a giden Anadolulu bir askerin oğlu olduğu bilinmektedir. Divanındaki şiirlerinden kendisinin de bir sipahi olduğu anlaşılmaktadır. Şairin, tezkireci Ahdi, Fuzûlî’nin oğlu Fazlı ile ve yine başta Bağdat şairleri olmak üzere devrinin birçok devlet büyüğü, alim ve şairi ile arkadaşlıkları ve dostlukları olmuştur. Ruhi’nin etkisi altında kaldığı şairler arasında Fuzûlî’nin önemli bir yeri vardır. Askerliği, savaş meydanlarındaki zaferleri öven, Türk kahramanlık şiirleri arasında da yerini almış lirik manzumelerine karşın Ruhî, eserlerinde ortaya koyduğu tenkit ve fikirleri ile dikkat çekmektedir. Şiirlerinde kullandığı dilin sadeliği, halk kelime ve tabirlerini zevk ve alışkanlıkla kullanışı orduya mensup saz şairlerinin üslubunu andırır. Özellikle gezip yaşadığı Irak ve Şam bölgelerindeki idari sistemin ve sosyal hayatın; din ve ahlak anlayışının aksayan taraflarından yola çıkarak söylediği satirik mısralar (eleştirici bir anlatım) Ruhi’nin diğer şiirlerinde de görülür. Fakat onun bu sahada en tanınmış ve çığır açmış eseri, 17 bent halinde kaleme aldığı, büyük Terkib-i Bend manzumesidir. Ruhi’nin Terkib-i Bendi daha 17. asrın ilk yıllarından başlayarak büyük takdir ve alaka toplamış ve Türk Divan Edebiyatında özel bir terkib-i bend tarzı oluşmuştur. Başta Şeyh Galip olmak üzere Ziya Paşa ve Muallim Naci gibi gerek Divan gerek Tanzimat Edebiyatının önemli şairleri tarafından bu Terkib-i Bende nazireler yazılmıştır. Ruhi’nin amel-i Bendi, Divanından ayrı olarak birkaç defa basılmıştır.

Zaman zaman, Divan şiiri geleneği içinde lirik şiirleri bulunsa da Bağdatlı Ruhi denince akla "tefekkür" şiiri gelir... 17 bend halinde yazdığı "TERKİB-İ BEND" i çok ünlüdür.

Yaşamı hakkında pek bilgimiz yoktur. Şiirlerinden babasının Bağdat'ı fetheden sipahilerden olduğu, kendisinin de bir sipahi olduğunu öğreniriz.  Bir rivayete göre Bağdatlı Ruhi'nin Fuzuli ile tanıştığı sanılmaktadır...




EDEBİ YÖNÜ

Mevlevi tarikatına bağlı açık sözlü usta bir şairdi. Mevelevi olduğunu iddia edenlerin yanı sıra bazı araştırmacılara göre de Bağdatlı Ruhi Hurufi inancına sahip bir şair olarak kabul edilmektedir.

Divan edebiyatında halk için ahlak ve hiciv şiiri yazanların önde gelenlerindendir. Acı hakikatleri açıkça söylemekten çekinmez, dindar geçinen iki yüzlülerin iç yüzlerini gösterirdi. Basit insanların kibirlerinden, bir çok zenginlerin bencil ve insafsız oluşlarından, kötü davranışlarından şikayetçi olurdu. Hatta gördüklerini Türk töresi, beşeri hükümler ve gerçek İslamiyet açılarından cesur, samimi diliyle yeri geldikçe tenkid eder, eleştirirdi. Şiirlerinde devrindeki Türk halkının bütün değer hükümlerini dile getirmiştir. Çok seyahat ettiğini ve sırf görmek, bilmek, sevmek için gezdiğini şu beytiyle ifade etmektedir:

Devreylemedik yer komadık bir nice yıldır
Uyduk dil–i divaneye dil uydu hevaya


Bağdatlı Ruhi'nin en çok etkilendiği şair hiç kuşkusuz Fuzuli'dir, Fuzuli'nin oğlu Fazlı ile de arkadaşlık kurmuştur. Revaçta olan aşk, kahramanlık gibi konular üzerine yazmaktansa yaşadığı bölgelerin idari sistemlerinin meseleleri, toplumun sorunlu ve eksik noktaları, yanlış din anlayışı gibi konularda, eleştirel bir stilde yazmıştır. Hiç kuşkusuz Bağdatlı Ruhi'nin en ünlü ve önemli eseri Terkib-i Bend isimli manzumesidir. 17 bendlik bu ünlü manzumeye Şeyh Galip, Ziya Paşa gibi Türk Edebiyatının önemli isimleri nazireler yazmıştır.

Rûhî'nin eserlerini inceleyerek bazı ipuçlarını değerlendiren ve şâir hakkında klişe halinde tekrarlanan yargıları eleştiren Abdülbaki Gölpınarlı'nın ortaya koyduğu bilgilere göre, Ruhî gezgin bir derviş değil, bir askerdir, sipahidir. Şâirin gezip dolaşması da, ünlü terkib-i bendinde söylediği gibi:
 Devreylemedik yer komadık bir nice yıldır
Uyduk dil-i dîvâneye dil uydu hevâya

şeklinde değil, görevi gereği olmuştur. O, Bağdad Valisi Süleyman Paşa'nın, Osman Paşa'nın, Hasan Paşa'nın emrinde savaşlara girmiş,

Düşmana baş eğdirir şemşîr-i hun-efşânımız
Himmet eylerse eğer serdâr-ı alî-şânımız

Olmazız ceng etmeden halı sipâhî kısmıyuz
Yoğrulubdur kan ile rûz-ı ezelden nâmımız

beyitlelerinde anlattığı şekilde hem savaşmış, hem dolaşmış. hem de şiirlerini yazmıştır. 


Ruhî, Divân Edebiyatımızın topluma ve toplum olaylarına dönük güçlü şâ­irlerinden biridir. Onun tenkitçi ruhunu destekleyen herhalde asker oluşu, savaşçılığı olmuştu. Hurûfî olmasına rağmen mutasavvıf bir şâir de değildir. Halkın diline, ko­nuşma diline yakın bir dil kullanmış, imkân nisbetinde halkın dertlerine de eğilmiştir. Nazım tekniğinde yer yer aksamalar görülür. Söz ve anlam oyunlarına düşkünlüğü yoktur. Samimî bir edaya ulaşmaya çalışır.

Ruhî, onyedi bentlik Terkib-i Bendiyle ün kazanmış­tır. Ziya Paşa'nın Rûhî'ye nazîre olarak yazdığı terkib-i bend, oldukça yaklaşmış ise de Rûhî'ninkine erişememiş­tir. Ancak Rûhî'yi sadece terkib-i bend şâiri olarak tanı­mak hatalı olur. Ruhî güzel Gazeller de yazmış bir kişi­dir. Samimiyeti, dilinin sadeliği gazellerine değişik bir çeşni verir. Terkib-i bendinde ve Kasidesinde olduğu gibi gazellerinde de eski toplum hayatının değer yargılarını ve bazı özellikle­rini bulmak mümkündür.http://www.edebiyatsanat.com/) 

Ruhî, eserlerinin tümü bir bütün olarak gerektiği gi­bi üzerinde durulup değerlendirilmemiş önemli ve orijinal bir şâirdir. 

GAZEL: Andım Ağladım


Sanmanız kim mihnet-i hicranı andım ağladım
Zevk-i vaslıyla geçen devranı andım ağladım

Gösterip cevrinden ağyara şikayet suretin
Subh olunca dün gece cananı andım ağladım

Vaiz eşkim havf-ı duzahdan sanır bilmez ki ben
Dilde olan ateş-i suzanı andım ağladım

Kimi tiğinden kimi hançerinden ağladı
Ben biraz ol gamze-i fettanı andım ağladım

Dam-ı gamdan olduğumdan giryemi sanman ki yar
Gayrılarla ettiği seyranı andım ağladım

Arz-ı mihrinden rakibin hande el verdi bana
Dildeki suz-ı gam-ı pinhanı andım ağladım

Himmet-i hubanı gördüm zikr eder erbab-ı aşk
Sevdiğimden gördüğüm ihsanı andım ağladım

Ruhiya gülşende gördüm gülden ağlar andelip
Ben heman ol gonce-i handanı andım ağladım





Terkib-i Bend 1-


Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestiz
Biz ehli harâbâtdanız mest-i Elest'iz
Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanır lîk
Bizi mâil-i bûs-ı leb-i câm ü kef-i destiz
Sadrın gözedüp neyliyelim bezm-i cihânın
Pây-ı hum-ı meydir yerimiz bâde-perestiz
Mâil değiliz kimsenin âzârına ammâ
Hâtır-şirken-i zâhid-i peymane-şikestiz
Erbâb-ı garaz bizden irâğ olduğu yeğdir
Düşmez yere zîrâ okumuz sâhib-i şastız
Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyız
Âlâlara âlâlanırız pest ile pestiz
Hem-kâse-i erbâb-ı diliz arbedemiz yok
Meyhânedeyiz gerçi velî aşk ile mestiz
Biz mest-i mey-i meygede-i âlem-i cânız
Ser-halka-i cem'iyyet-i peymâne-keşânız


 İkinci Bend


Sâki getir ol badeyi kim dâfi-i gamdır
Saykal vur o mir'âta ki pür-jeng-i elemdir
Dil-besteleriz bizden irâğ eyleme bir dem
Ol bâdeyi kim nûr-ı dil ü dîde-i Cem'dir
Ey hâce fenâ ehline zinhâr ululanma
Dervîşi bu mülkün şeh-i bî-hayl ü haşemdir
Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye âlî
Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâk-i kademdir
Gel doğrulalım meygedeye rağmına anın
Kim bâr-ı riyâdan kad-i bergeştesi hamdır
Mey sun bize sakî biziz ol kavm ki derler
Rindânı sabûhî-zede-i bezm-i kıdemdir
Bu nazmı Peyâmî'den işit hâle münâsip
Kim zübde-i yârân-ı sühandân-ı Acem'dir
'Mâ rindî sabûhî-zede-i bezm-i Elestim
Pîş ez-heme sâgar-keş ü bîş ez-heme mestîm'¹


 Üçüncü Bend


Sâki getir ol badeyi kim dâfi-i gamdır
Saykal vur o mir'âta ki pür-jeng-i elemdir
Dil-besteleriz bizden irâğ eyleme bir dem
Ol bâdeyi kim nûr-ı dil ü dîde-i Cem'dir
Ey hâce fenâ ehline zinhâr ululanma
Dervîşi bu mülkün şeh-i bî-hayl ü haşemdir
Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye âlî
Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâk-i kademdir
Gel doğrulalım meygedeye rağmına anın
Kim bâr-ı riyâdan kad-i bergeştesi hamdır
Mey sun bize sakî biziz ol kavm ki derler
Rindânı sabûhî-zede-i bezm-i kıdemdir
Bu nazmı Peyâmî'den işit hâle münâsip
Kim zübde-i yârân-ı sühandân-ı Acem'dir
'Mâ rindî sabûhî-zede-i bezm-i Elestim
Pîş ez-heme sâgar-keş ü bîş ez-heme mestîm'¹




Dördüncü Bend


Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayım der
Dün mektebe vardı bugün üstâd olayım der
Meyhânede ister yıkılup olmağı vîrân
Biçare harabatta abat olayın der
Elden komasın gül gibi câm - meyi bir dem
Her kim ki bu gamhânede dilşâd olayım der
Bir serv kadin bende-i efkendesi olsun
Âlemde o kim gussadan âzâd olayım der
Ömrün geçürüp kûh-ı belâda dil-i şeydâ
Berhemzen-i hengâme-i Ferhâd olayım der
Vasl istemeyüp hecr ile hoş gitdiği bu kim
Miskin gam-ı cânâneye mu'tâd olayım der
Gezdi yürüdü bulmadı bir eğlenecek yer
Min-ba'd yine âzim-i Bagdâd olayım der
Bagdâd sadeftir güher-i dürr-i Necef'tir
Yanında anın dürr ü güher seng-i hazefdir


Beşinci Bend


Ol gevher-i yektâ ki bulunmaz ana hemtâ
Gelmez sadef-i kevne bir öyle dür-i yektâ
Ol zat-ı şerife yaraşır da'vî-i himmet
Kim oldu ne dünya ana maksûd ne ukbâ
Kim derk eder anı ki ola zânına ma'lum
Remz-i kütüb-i medrese-i alem-i bâlâ
Ol zahidin ağlar yer ü gök haline yarın
Kim içmeye destinden anın câm-ı musaffa
Bir noktadadır sırrı dedi çâr kitabın
Ol çârdadır sırr-ı kütüphane-i eşya
Ol nokta benim dedi dönüp remzini seyret
Ya'ni ki benim cümle-i esmâya müsemmâ
Çün hisse imiş kıssadan ehl-i dile maksûd
maksûd nedir anla bil ey ârif-i dânâ
Hep mağlata vü lâklâkadır bâtın u zâhir
Bir nokta imiş asl-ı sühan evvel ü âhir


Altıncı Bend




Vardım seher-i ta'at içün mescide nâgâh
Gördüm oturur halka olup bir nice gümrâh
Girmiş kemer-i vahdete almış ele tesbîh
Her birisinin vird-i zebânı çil ü pencâh
Dedim ne sayarsız ne alırsuz ne satarsız
K'asla dilinizde ne Nebî var ne hod Allâh
Dedi biri kim şehrimizi hâkim-i vakti
Hayretmek içün halka gelür mescide her gâh
İhsânı ya pencâh u ya çildir fukaraya
Sabreyle ki demdir gele ol mîr-i felek-câh
Geldiklerini mescide bildim ne içündür
Yüz göndürüp anda dedim ey kavm olun âgâh
Sizden kim ırâğ oldu ise Hakk'a yakındır
Zira ki dalâlet yoludur gitdiğiniz râh
Tahkîk bu kim hep işiniz zerk ü riyâdır
Taklîddesiz ta'atınız cümle hebadır




Yedinci Bend


Dünyâda denîlerden idersün taleb-ı kâm
Ey hâm-tamâ niceye dek bu tamâ-ı ham
Bir nâ-halefi cübbe vü destâr ile görsen
Eylersün anun cübbe vü destârına ikrâm
Nakşın çıkarup eylemedin zâtını malûm
Başlarsun ana eylemeğe hâlüni i’lâm
Cerrâr deyü virmez olur Tanrı selâmın
Şermende ider eylese sana bir habbece in’âm
Vay er olasun hırkada nâmun ola dervîş
Mülhid deyü yandurmağa eyler seni ikdâm
Yazık sana kim eyleyesün hırs u tamâ’dan
Bir habbe içün kendüni âlemlere bed-nâm
Yok sende kanâat gözün aç olduğu oldur
Rızkun irişür yohsa eğer subh eğer şâm
Et lokması lâzım mı toyurmaz mı seni nân
Zehr olsun o lokma k’ola pesmânde-i dûnân


Sekizinci Bend


Ebnâ-zamânın talebi nâm u nişândır
Her biri tasavvurda fülân ibn-i fülandır
Güftara gelüp söyleseler cehl-i mürekkep
Zu'munca velî her biri bir kutb- zamândır
Erbab-ı hıred zerre kadar mu'tekid olmaz
Ol mürşide kim mu'tekad-ı bî-hiredândır
Taklid ile seccade-nişin olmuş oturmuş
Tahkikde ammâ hâr-ı bigsîste-inândır
Dermiş bana keşf oldu rümûzat-ı hakikat
Vallahi yalandır sözü billahi yalandır
Kendinden ırâğ ol düşüp ardına yorulma
Ol bî-haberin gitdiği yol zann u gümândır
Ey tâlib-i tahkîk eğer var ise derkin
Gûş et bu sözü kim haber-i ba-hâberândır
Zinhâr unutup bildiğini düşme inada
Bir pire yapış kim eresin sırr-ı maada

       İLGİLİ SAYFALAR
BAKİ'DEN SEÇMELER
Şeyyat Hamza, Hayatı, EdebiYön
FUZULİ'NİN EN SEÇKİN ŞİİRLER
Taşlıcalı Yahya, Hayatı, Eserleri,
Ali Şir Nevai, Hayatı, Eserleri

0 yorum

Yorum Gönder